Ekim11 , 2024

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

İlgili Yazılar

Sınırları Aşan Bir Beğeni Olarak Saz Üslubu ve Ressam Şahkulu

Boyanmamış renksiz kağıtlara, mürekkeple hafifçe renklendirilmiş hareketli desen ve...

Bihrat Mavitan’ın düş yolcuları

Galeri Selvin’deki Bihrat Mavitan heykel sergisi, kentin hareketli kültür...

“Her roman bana yaşamak için bir neden sunuyor”

Son yıllarda özellikle Alâmetler Kitabı ve Dünyadan Aşağı kitaplarıyla...

“Sanat eseri, sosyal statü göstergesi değil, iç mutluluk aracıdır”

Sanat hukuku alanındaki çalışmaları ve eser sahiplerinin haklarını korumaya...

Sanatı, tuvalden çıkıp zihinlere, duygulara uzanıyor

Sanat, ona bir kez olsun temas edenlerin peşini hiç...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve Atatürk’e borçlusunuz.”

2009 yılında, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümünde yapılan toplantıda, hocam Prof. Sami Şekeroğlu’nun sözleriydi bunlar. Uzun süren araştırmalardan sonra son derece donanımlı, gelişmiş bir dijitalizasyon ve dijital restorasyon altyapısı kurmuştuk. Türk sinemasının neredeyse tüm mirasını koruyan kurumumuzda, çağdaş teknolojiyle dijital restorasyonlar yapmaya, sinemamız için kapsamlı bir koruma – onarım projesi başlatmaya hazırlanıyorduk. Programı konuşurken girişeceğimiz ilk çalışma bu sözlerle belirlendi: “İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve Atatürk’e borçlusunuz. Çünkü biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik, çocuklarımıza da öyle sevdirdik.”


Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına ve Atatürk’e ait yanar tabanlı belge filmlerinin dijitalizasyonuna böyle başladık. Hocamızın danışmanlığında, öğretim üyeleri ve öğrenciler, hep birlikte çalıştık. Beş yıl boyunca büyük emek verdik. 600 bin metre belge filmini dijitalize ettik, çok sayıda önemli belgeyi de özel olarak ele aldık, dijital yöntemlerle kare kare onardık.

O BÜYÜKLÜĞÜ VE BÜYÜYÜ YARATMAK

Projenin benim için en anlamlı yanı, Atatürk’e ait belgelerdi. Binlerce metre belgeyi kare kare inceledim, dijitalize ettim, onardım. Yabancı devlet adamlarıyla konuşmalarını, Meclis açış nutuklarını dinledim. Lozan Konferansı’ndan dönen İsmet İnönü’yü karşılarkenki hakiki sevincini, coşkusunu gördüm. İstanbul’da Boğaz gezilerinde binlerce insanın kayıklarda, vapurlarda onu sevgiyle selamlamasını izledim. Cenaze töreni görüntülerinde, ölümüyle yaşanan büyük hüznü seyrettim, hissettim. Değişik açılardan çekilmiş bayram kutlamalarına ait filmlerini onarırken bize devasa gibi görülen kürsülerin ne kadar alçakgönüllü biçimde kurulmuş olduğunu fark ettim. Tavrıyla, söyledikleriyle hatta giyimine gösterdiği özenle, o büyüklüğü ve büyüyü yaratan Atatürk’tü. Her film karesinde özenli, şık, saygınlık uyandırıcı ve etkileyiciydi.
Cumhuriyet’in 100. yılında, bu siyah beyaz görüntüler bizler için daha da anlamlı oldu. Çünkü onun ne denli büyük bir lider olduğunu bize anlatmanın yanında düşüncelerini ve güzel sanatlara verdiği değer ve önemi de göstermekteydi:
“İnsanlar, mütekamil (olgun) olmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin icap ettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmelidir ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, hakiki vasıflarıyla medeni ve ilerlemiş olmaya layıktır ve olacaktır.”
Görüntüler üzerinde çalışırken sinemaya ilgili ve meraklı olduğu da fark ediliyordu. Örneğin, İsmet İnönü ile birlikte olduğu bir filmde kameraya işaret ettiğini, bir sonraki planda kamera açısının daha iyi bir çerçeveleme ve kompozisyona olanak sağladığını gördüm. Bütün bu çekimlerin tarihe kalacağının öngörüsüne sahipti, dikkatli davranıyordu.
“Sinema öyle bir keşiftir ki bir gün gelecek barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden çok, dünya medeniyetlerinin veçhesini değiştireceği görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanların birbirlerini sevmesini, tanımasını temin edecektir. Sinema, insanlar arasındaki görüş, düşünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya layık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz.”

Atatürk, Ege Vapuru’nda kahve içerken. (27 Kasım 1930)

SANATTAKİ İLERLEME BİR UYGARLIK GÖSTERGESİYDİ ONUN İÇİN

Sanat alanında yaşanan her türlü gelişmeyi takip eden, sinemanın topluma ulaşmada çok etkili bir sanat olduğunu kavrayan ve desteklenmesi gerektiğini düşünen Atatürk için sinemanın önemi, yukarıdaki cümleleriyle özetlenebilir.
İran Şahı Rıza Pehlevi’nin ve İngiltere Kralı VIII. Edward’ın Türkiye ziyareti, Cumhuriyet’in 10. yılı sebebiyle çekilen Ankara, Türkiye’nin Kalbi, ABD Büyükelçisi’ni Orman Çiftliği’nde Kabulü gibi belge filmlerine baktığımızda onu sadece siyasi ve askeri alanda başarılar elde eden bir lider olarak tanımlamanın ne kadar eksik kalacağını görürüz. Devlet adamlarını karşılaması ve ağırlamasını seyretmek bile çok iyi bir eğitim aldığını ve birçok yabancı dili akıcı biçimde konuştuğunu anlamamız için yeterlidir. Bu görüntüler içinde en hayranlık uyandırıcı olanlarından biri 1930 yılında ABD’nin ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph C. Grew’i Orman Çiftliği’nde kabulü ve Amerikalılara hitabını gösteren belge filmidir. Bu filmde Atatürk, Büyükelçiyle akıcı bir biçimde Fransızca konuşarak Çiftlik’in kurulmasını ve önemini vurgulamaktadır.

Atatürk fotoğrafı restorasyon öncesi ve sonrası durumu.

Atatürk, sanat alanındaki ilerlemeyi bir uygarlık göstergesi şeklinde düşünerek toplumun eğitim ve kültür seviyesini artırmada sinemayı önemli bir araç olarak kabul etti. Bu bağlamda, Halkevleri, eğitim ve kültür politikalarının yerleşmesinde önemli bir rol üstlendi. Burada gösterilen filmlerle halkın eğitilmesi amaçlandı, “Fikirler ve inkılaplar sanatla yayılır” düşüncesiyle çalışıldı. Milli bayram kutlamalarından fabrika açılışlarına, yasama yılı başlangıç törenlerinden kurultaylara, yurt gezilerine, ülkenin ilerleme hamlelerini gösteren aktüalite filmlerine kadar pek çok konuda belge gösterildi.
Atatürk’le ilgili belleğimizde canlanan en anlamlı görüntülerden biri de 1933 yılında Ankara Hipodromu’nda Cumhuriyet’in 10. yılı vesilesiyle yaptığı konuşmadır. “Bugün Cumhuriyetimizin 10. yılını doldurduk. En büyük bayramdır. Kutlu olsun!” sözleriyle başlayan bu nutuk, sadece yedi dakika sürer ve bu kadar kısa zamanda 10 yılın muhasebesini yapar, geleceğin utkusunu ortaya koyar; “Ne mutlu Türküm diyene!” sözleriyle, büyük bir heyecanla, umutla, gururla sona erer. 10. Yıl Nutku’nda değindiği önemli konulardan biri de güzel sanatlardır.

Atatürk, Türkiye’de alanında bir ilk olan Resim ve Heykel Müzesinde. (20 Eylül 1937)

“TÜRK MİLLETİNİN TARİHİ VASFI GÜZEL SANATLARI SEVMEKTİR”

“Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim (belirtmeliyim) ki yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir” diyerek düşüncelerini bir kez daha vurgulamıştır.
Cumhuriyeti’miz 100. yılını doldurdu. Ne mutlu ki Atatürk’ün siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel konularda düşüncelerinin geçerliliğini koruduğunu bilmekteyiz. Ancak biz bunları hayata geçirmekte, Türk gençliğine bu mücadelenin nasıl kazanıldığını, onu niçin korumamız gerektiğini anlatmakta ne derece başarılıyız? Cumhuriyet’in 100. yılında asıl üzerinde düşünmemiz gereken konu budur. Biz Atatürk’ü, çocuk yaşımızda, siyah beyaz görüntülerinden sevdik. Çocuklarımıza da öyle sevdirmeye devam edeceğiz…