Ekim11 , 2024

Osmanlı şenliklerini süsleyen nahıl ağaçları

İlgili Yazılar

Sınırları Aşan Bir Beğeni Olarak Saz Üslubu ve Ressam Şahkulu

Boyanmamış renksiz kağıtlara, mürekkeple hafifçe renklendirilmiş hareketli desen ve...

Bihrat Mavitan’ın düş yolcuları

Galeri Selvin’deki Bihrat Mavitan heykel sergisi, kentin hareketli kültür...

“Her roman bana yaşamak için bir neden sunuyor”

Son yıllarda özellikle Alâmetler Kitabı ve Dünyadan Aşağı kitaplarıyla...

“Sanat eseri, sosyal statü göstergesi değil, iç mutluluk aracıdır”

Sanat hukuku alanındaki çalışmaları ve eser sahiplerinin haklarını korumaya...

Sanatı, tuvalden çıkıp zihinlere, duygulara uzanıyor

Sanat, ona bir kez olsun temas edenlerin peşini hiç...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Osmanlı dönemi tasvirlerinde karşımıza çıkan; inciler, boncuklar, şekerlemeler ve mumlarla süslü ağaçların tarihçesinin Sümerlere kadar uzandığı düşünülüyor. Günümüz yılbaşı ağaçlarına benzetilen nahıl ağaçları özellikle düğünlerde kullanılıyordu ve düğün sahibinin zenginliğini, maddi gücünü gösteriyordu.

Her yeni yıl döneminde sosyal medya platformlarında sıklıkla bir ağaç motifi ile karşılaşırız. Bu ağaçların açıklamalarında da genellikle “Osmanlı döneminde yılbaşı ağacı görüntüsü” ifadesi yer alır. Peki, Osmanlı resim sanatında incilerin, boncukların, şekerlemelerin, mumların, kurdelelerin sarktığı bu ağaçların tarihçesi nedir? Bu tasarım ağaçlar hangi dönemlerde resmedilmiştir? Gelin, tarihçesinin Sümer uygarlığına kadar dayandığı düşünülen “nahıl ağaçlarını” hep birlikte inceleyelim.
Nahıl kelimesinin aslı Arapça “nahl” kelimesine dayanıyor ve “hurma ağacı” anlamına geliyor. Düğün sahibinin maddi gücünü ve toplumdaki yerini gösteren bir simge olarak kullanılmış. Nahıl ağacı kültürü ve tasvirleri ise ilk olarak Sümer uygarlığında görülüyor. Friglerden itibaren de Anadolu’da bereket ve zenginliğin temsili olarak karşımıza çıkıyorlar. Frigler döneminde Afyonkarahisar ve Konya bölgesinde yılın belli günlerinde ve daha çok ilkbaharda yapılan dini törenlerde önde erkeklik gücünü simgeleyen nahıl ağacının taşındığı da biliniyor. Osmanlılarda ise bu ağaç tasarımı, özellikle saray düğünlerinde bal mumundan yapılan, gelinin veya sünnet çocuğunun önünde götürülen süslü ağaca da nahıl ağacı deniyor. (Resim 1) Resimde, Topkayı Sarayı kurulmadan önce inşa edilen Eski Saray bölgesinde askerlerin boylarının neredeyse dört katı büyüklüğünde nahıl ağaçları sayfayı süslüyor. Ön düzlemdeki saray duvarının boyutlarına bakıldığında sanatçının ağaçların formlarının ne kadar yüksek olduğunu aktarmaya çalıştığı da belli oluyor. Resmin sol köşesinde yuvarlak bir kapı formu görülüyor; saray için hazırlanan bu denli büyük ağaçların kaideler üzerinde, avlular içinde nahıl esnaf sınıfı tarafından hazırlanmış olması da muhtemel. Minarelerin üzerinde bulunan alem sembollerinin burada nahıl ağaçları üzerinde de bulunması ağaçların minare kadar uzun formu olduğunun da bir işareti.

Nakkaş İbrahim, Nahıl Ağaçları, Surnâme-i Vehbî, TSMK, III. Ahmed, nr. 3594

AĞAÇLARIN BOYU 25 METREYİ BULUYORDU

Osmanlı kaynaklarına göre nahıl ağaçlarının boyu 2 ila 25 metreyi buluyordu. Evliya Çelebi de nahıl ustalarını “esnâf-ı nahilciyân-ı sûr-ı hümâyun” diye anlatır. Ona göre XVII. yüzyılda nahıl ustaları beş kişiydi ve İstanbul’da dört dükkanları vardı. Pîrleri Meyser-i Ezherî idi. Dükkanları Koska Fırını yanında, Tahtakale’de ve Aksaray’daydı. Nahılcı ustabaşısının dükkanının ise Odunkapısı’nın iç yüzünde Şemhane karşısında bulunduğunu belirtiyordu. Şekerlemelerin, meyvelerin, tellerin, ışıkların sarkıtıldığı bu ağaçlar kaidelerle destekleniyordu ve iki yüze yakın esir tarafından taşınıyordu. (Resim 2)
Ağaçların uzunluğunun 2 ila 25 metre arasında olması nedeniyle bazı evlerin cumbaları ağaçların geçişi sırasında yıktırılmış ve devlet tarafından şenliklerden sonra tekrar yaptırılmıştı. Örneğin I. Ahmed’in 1612’deki düğün şenliğinde nahıl ağaçlarının sokaklardan geçişi sırasında otuz kadar ev yıktırılmış, sokaklar genişletilmiş. Bu ağaçlar zenginlik göstergesi olarak gümüşten ya da değerli taşlardan da yapılıyordu. Öyle ki Kanûnî Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Hatice Sultan’ın Makbul İbrahim Paşa ile evlenmesi dolayısıyla 1524’te düzenlenen şenlikte nahıllardan birinin 60 bin, diğerinin 40 bin parçadan oluştuğu söylenmektedir. Belgesel yönetmeni Suha Arın’ın 1987 yılına tarihlenen Erciyes’in Bereketi adlı belgeselinde Nevşehir bölgesinde tasarlanan nahıl ağacının düğünlerde kullanımı gösteriliyordu. Günümüzde de bazı yöre düğünlerinde kullanılan nahıl ağaçlarının meydandan geçişleri sırasında Ürgüplü Aşık Mahfi Baba (1791-1853) tarafından yazılan “Nahıl övme şiiri” okunuyor hala. Şiirin sözlerine bakıldığında nakkaşların çizdiği görseller belleğimizde beliriyor.

resim 3, Lale Devri döneminde elçilik aracılığıyla Osmanlı topraklarına gelen Fransız ressam Van Mour’un İstanbul düğünlerini resmettiği eserinde nahıl ağacı görüntüleri de var.

Bir acayip nesne gördüm dallerina aferin
Beldemizde adet olan yollarına aferin
Görmedim ömrün içinde böyle bir dürri dıraz
Elvan elvan ne hoş olmuş tellerine aferin
Bir yere mahsus değildir, vasfeder illeri var
Bahçede yeni açılmış ne tuhaf gülleri var
Meclise ziya verici bihesap telleri var
Kimi sarı, kimi beyaz, allarına aferin
Âşıklar derya misali bulanır umman gibi
Eşiğine baş keserler,
Hakkolan kurban gibi meclise verir letafet şüphesiz gülşan gibi
Etrafında mumu yanar hallarına aferin
Şam ve Mısır, Halep, Bağdat, İstanbul ve Kayseri Nice nice diyarlarda görülmemiş benzeri
Ancak Ürgüplü vermiştir bu nahıla şöhreti
Şöhret-i icrasına pes, dallarına aferin
Mahfiyanın hizmeti var üstadına pirine
Kimseler agâh olamaz ar u terki sırrına
Adet sakin oldu ise gayrı kaldır yerine
Bunu yapan ustaların ellerine aferin.

Günümüze yansıyan bu örnekte bir çubuk üzerinde geometrik formlara sabitlenen mumların, kurdelelerin, meyvelerin olduğu görülüyor. Erciyes’in Bereketi (Suha Arın, 1987) belgeselinde de bu gelenek izlenebilir. Buradan nahıl tasarımlarının yalnızca imparatorluk şenlikleri için kullanılmadığını halkın da günümüze kadar tasarımlarını kendi düğünlerinde kullandığını anlayabiliriz. Osmanlı döneminde de saraydan köylere kadar toplumun her kesiminin geleneği olarak nahıl formları ile karşılaşmaktayız.

LALE DEVRİ NAHILLARININ NAKKAŞI

Levni’nin çizimlerinde görüldüğü üzere Sultan III. Ahmet, sünnet olacak şehzadeleri Süleyman, Mehmed, Mustafa ve Bayezid için eski saraya yakın bir bölgede, günümüzde Bayezid Camii’nin olduğu alanlarda nahıl ağaclarının tasarlanmasını istemiş ve ayrıca işi kontrol etmek için ziyaretlerde bulunmuştur. Şehzadelerin dışında sünnet olacak iki isim için de nahıl ağaçları hediye edilmiştir; bu şanslı iki çocuk Sadrazam İbrahim Paşa’nın oğlu Mehmed ve Yeniçeri Ağası Mehmet Ağa’nın 10 yaşındaki oğlu İsmail’dir.
Bu muazzam güzellikteki ağaçların gezi rotası Aksaray, Laleli, Eski Tophane, Valide Hamamı, Divanyolu ve Ayasofya yolu üzerinden Topkapı Sarayı önüne kadardı. Ağaçların meydanlardan geçmesi, şehzadelerin sünnet düğününün başladığının habercisiydi.
Nahıl çizimleri ile tanınan Lale Devri nakkaşı Levni’nin yaşamı ve kimliği hakkında çok fazla bilgi yoktur. Sanatçının mahlası, renk yani ‘levn’ kökünden geliyor; asıl adının Abdülcelil Çelebi olduğu biliniyor. Nakkaş Levni’nin, II. Mustafa (saltanat yılları, 1695-1703) döneminde Edirne’de tanınmış bir nakkaş olduğu Osmanlı kaynaklarında yer alıyor. XVII. yüzyılın sonlarında ünlü Musavvir Hüseyin’in öğrencisi olduğu düşünülüyor, saray çevrelerinde ayrıcalıklı bir yeri olduğu anlaşılıyor, kendisine tanınan Çelebi ünvanı ve Levni mahlası da bunun kanıtı. Levni, Osmanlı resim sanatına derinlik ve perspektifi sokan bir sanatçıydı. Doğa ayrıntılarına, figürlere boyut kazandırmaya ve ifadeler eklemeye çalışmıştı. Lale Devri’nde sanatını icra etmesinden dolayı eserlerinin konusu genellikle eğlence sahneleri ve sahneleri zenginleştiren kadınlar olmuştu. Devrin bir başka tanığı ise İstanbul’da yaşayan ve döneme şahitlik eden Fransız ressam Jean-Baptiste van Mour’dur. Osmanlı nakkaşlarının resmettiği nahıl tasvirleri ayrıca Fransız ressamın yağlı boya tablolarına yansımıştı (Resim 3). Bu örnekte halkın daha küçük boyutlu bir nahıl ağacı ile geleneği yaşattığını görüyoruz.

resim 4, John Covel nahıl çizimi, 1675 Şenliği, British Library, Add. 22912 f.192r

Lale Devri döneminde elçilik aracılığıyla Osmanlı topraklarına gelen Fransız ressam Van Mour’un İstanbul düğünlerini resmettiği eserinde nahıl ağacı görüntüleri de var.
Sefaret papazı olarak görev yaptığı Osmanlı topraklarında şenliklere de tanıklık eden John Covel ise 1675 şenliklerindeki nahıl tasarımlarını günlüğünde şöyle betimlemişti: “Bir direğin etrafında, telden yapılmış piramid ve huninin üzerine, çıtalarla tutturulmuş oyuncaklar (bizim oyuncak atlarımızı süslediğimiz gibi) renkli kağıtlar, çiçekler, balmumundan yapılmış meyveler olan kırk nahıl, yirmi tanesi yolun bir tarafından yirmisi diğer tarafından iki saf halinde geçti” (Resim 4).

Sonuç olarak her yeni yıl yaklaşırken gündem olan nahıl ağaçları, Osmanlı devrinin yeni yıl ağacı değil; Osmanlı şenliklerini ve düğünlerini süsleyen, gücün, bereketin, zenginliğin temsili olan tasarım ağaçlardır.