Kasım2 , 2024

Suya içten bir bakış…

İlgili Yazılar

Şimdi Contemporary İstanbul zamanı!

Türkiye'nin önde gelen çağdaş sanat fuarlarından Contemporary İstanbul, 19....

Türk-Japon Dostluğu Odağında Rakugo ve Komedi

400 yıllık hikaye anlatma geleneği Rakugo, Japonya-Türkiye diplomatik ilişkilerinin...

Sinema dünyasının ortasında Kalkütalı bir komple sanatçı

Sinemayla dopdolu yirmili yaşlarım geri gelmese de eski...

istanbulansiklopedisi.org erişime açıldı

Reşad Ekrem Koçu’nun “İstanbul Ansiklopedisi”nin basılı ciltleri ile ilk...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Mesleğe reklam fotoğrafçılığıyla başlayıp ardından su altı fotoğrafçılığına yönelen ve eserleri, yıllar boyunca onlarca kişisel ve karma sergide yer alan Saygun Dura ile çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

SÖYLEŞİ: Sema USLU
FOTOĞRAFLAR: Saygun DURA ARŞİVİ

İİlkokul yıllarında hediye edilen bir Polaroid fotoğraf makinesi ile başlayan fotoğrafçılık tutkusunu, su altına yönelik sevdası ile birleştiren Saygun Dura’nın vizöründen yansıyan karelerin her biri, başka bir dünyayı, doyumsuz seyir zenginliğiyle sunuyor.
Gittiğimiz her yerde mümkünse denizin kıyısında olmayı tercih etmiyor muyuz? Hangi açıdan bakılırsa bakılsın güzel olan bu maviliklere bir de kendi içinden bakmalı, değil mi? Zaten bir kere o maviliklere daldınız mı, bu asla son dalışınız olmaz; o mavilik nerede olsanız çağırır durur sizi. Yeniden kavuşmak için gün sayarsınız…

Saygun Dura, Arada isimli son sergisinde Van Gölü’ndeki mikrobiyalit oluşumları ve inci kefalinin öyküsünü konu alıyor.

Saygun Dura da böyle başlamış su altı fotoğrafçılığına. Dalış sırasında gördüğü onca güzelliği su yüzüne çıkarmış ve çıkarmaya da devam ediyor. Kendisine ait muhteşem fotoğraflarla, gelin Saygun Dura’yı daha yakından tanıyalım…
Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

Fotoğrafçıyım, yaklaşık 40 yıllık fotoğraf geçmişimde, reklam fotoğrafçılığı, su altı, sergiler, festivaller, kitap, küratörlük ve üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmak gibi başlıklar var. Bu süre zarfında başka hiçbir profesyonel uğraşım olmadı, sadece fotoğraf vardı. Hala ilk günkü heyecanımla da devam ediyorum.

Peki, fotoğrafçılığa ilginizi ilk olarak nasıl keşfettiniz?
İlkokul yıllarımda bir Polaroid fotoğraf makinesi hediye edildi, ilk makinemdi ve babam da fotoğrafa olan ilgimi görünce kendi çocukluğunda kullandığı Kodak Retina fotoğraf makinesini bana verdi. 1940’lı yılların bir modeliydi, pozlama değerlerini, babamın ufak bir kağıtta hazırladığı çizelge eşliğinde oluşturuyordum. Fotoğrafa olan ilgim böylelikle başlamış oldu ve bugünlere kadar gelip yaşamımın da çok önemli bir parçası oldu.
Profesyonelliğe geçişim ise 1989 yılında Ersin Alok’un asistanlığını yapmamla başladı.

Fotoğrafçılığa olan bu ilginiz nasıl bir süreçte su altı fotoğrafçılığına evrildi?
Çocukluğumda yüzücüydüm ve suyla aram iyiydi. Scuba ile dalış brövemi ise 1987 yılında aldım, o yıllarda Nikonos II marka amfibik bir su altı fotoğraf makinem de vardı. Çok hoş bir kameraydı ve kendine has kullanım özellikleri vardı, su altında fotoğraf çekebilmeyi onu kullanarak öğrenmeye gayret ediyordum. Dalışta da yeniydim ve becerilerimi artırmaya çalışıyordum. Fotoğraftaki ilk günkü heyecanım, su altı için de geçerli. Yakınlarım bu yönümü iyi bilir.

İLK DALIŞIM MARMARA DENİZİ’NE…

İlk dalışınızı hatırlıyor musunuz?
İlk dalışım Marmara Denizi’nde, adaların arkalarında yaptığım bir eğitim dalışıydı. O güne dek suyun altında nefes alabilmeyi hayal ederdim. Denizde aşağılara inmek, su altı yaşamını görmek ve suyun altında hava solumak masalsıydı, sanırım o an fotoğrafın ardından en önemli ikinci uğraşım, dalış yaşamım da başlamış oldu. Aldığım dalış eğitimlerini hocalık seviyesine kadar getirdim fakat dalış eğitimi pek fazla vermedim. Su altı fotoğrafçılığı atölye çalışmaları yapmaya ise devam ettim.

Su altını gözlemlemek hayata bakışınızı da etkiliyor mu?
Dalış yaptığım zamanlar mutlu oluyorum, dalış seyahatlerinden yeni tecrübeler, bilgiler ve fotoğraflarla dönüyorum. Geçen hafta su altı fotoğraf sunumu yapmam için Afyonkarahisar Caz Festivali’ne davet edildim. Yazarlar, çizerler, müzisyenler bölgedeki köy ilkokulları da dahil, çocuklara kendi konularında sunumlar yaptılar. Çocukların su altı yaşamına gösterdiği ilgi, bununla birlikte bilgileri beni şaşırttı ve çok mutlu etti. Ufak da olsa çevre bilincine yönelik bir duyarlılık oluşturabilme çabam, sanırım faydalı oldu.

Fotoğraf çekerken sizi en çok heyecanlandıran nedir peki?
Dalışa başlamadan önce nasıl bir fotoğraf elde etmek istediğimle ilgili beklentim bellidir. Zihnimdeki o görüntüye yaklaştığımı hissettiğim anlar beni heyecanlandırır. Bazen de önceden planlamadığınız etkileyici bir gelişme olur, o da başka bir heyecandır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Su altı fotoğrafçılığının olmazsa olmazları nelerdir diye sorsak?
Her faaliyette olduğu gibi insanın işini sevmesi önemlidir, su altı fotoğrafçılığı oldukça zahmetlidir, sevmeden uzun yıllarınızı vermeniz ve başarılı olmanız zordur. Suya yatkınlık ve fotoğrafçılık bilgi ve beceriniz de önemlidir. Günümüzde yeni teknolojilerle suyun altından görüntüler elde etmek çok da sorun değil fakat güçlü fotoğraflar için hala yetenek, bilgi birikimi, sabır ve çok çalışmak gibi faktörler gerekli.

Ne tür bir makine ve ekipman kullanıyorsunuz dalışlarınızda?
Çok özel bir ekipman değil, karada kullandığım kamera, ona uygun bir su altı kabı ve flaşlar. Çekim sonrasında fotoğraflarınızı işlemeniz de önemli, sergi düşünüyorsanız baskı aşamasındaki çalışmalarınız, hassasiyetiniz de duvardaki asılı, bitmiş fotoğrafınızın başarısına etki edecektir. Ekipman önemli fakat daha önemlisi şüphesiz ki kamera arkasındaki göz.

En unutulmaz, sizi en çok etkileyen dalışınızdan bahseder misiniz?
Topkapı Sarayı’nın altına, sarnıçlara yaptığımız dalışlar çok özeldi. Halfeti’de Memluk mezarlığına dalış yapmak da öyle.

Sualtındaki yaşamda ilginizi en çok çeken ne oldu mesela?
Van Gölü’ndeki gerçeküstü görüntülere sahip mikrobiyalit oluşumları ve gölde yaşayan, endemik bir balık türü olan inci kefalinin yaşam öyküsü beni çok etkiledi. “Arada” isimli son kişisel sergimi de bu konular üzerinden kurguladım.

Bu konuda eğitimler de veriyorsunuz. Genel bir açıdan bakarsak bize bu eğitim sürecinden biraz bahseder misiniz?
Yurt içi veya yurt dışında düzenlenen su altı fotoğrafçılığı atölye çalışmalarımda, genel teorik bilgiler ve çekeceğimiz konular üzerine eğitimler veriyorum, ardından da katılımcılarla birlikte dalışlar yapıyoruz. Dalışlar sonrasında ise çekilen fotoğraflar üzerine değerlendirmeler yapıyoruz.

BALİNA KÖPEK BALIĞINI ÇEKMEYİ UNUTTUM

Dalış yapmayı çok isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir yer var mı?
Kosta Rika’ya bağlı Cocos Adası ve Bahamalar dalış yapmayı isteyip de henüz gidemediğim bölgeler.

Su altının güzelliğine dalıp fotoğraf çekmeyi unuttuğunuz oldu mu hiç?
Maldivler’de şnorkelle balina köpekbalığı çekimi yaparken, bu olağanüstü canlıyla aniden su yüzeyinde burun buruna geldim, güzelliğinden çok etkilenmiş olmalıyım ki İstanbul’a döndüğümde seyahatten fotoğraflarıma bakarken o anın fotoğrafını çekmediğimi fark ettim. Bazı dalışlarımda, çok iyi fotoğraf verdiğini bildiğim bölgeler bile olsa, kamerasız dalıp fotoğraf çekmeden sadece ortamın güzelliğini yaşayıp seyretmenin tadına varıyorum, arada bir bu da gerekiyor.

Dalış ve fotoğraf için ideal hava şartları neler?
Öncelikle güvenli bir dalış için koşulların yerinde olması gerekiyor. Fotoğraf için standart bir hava şartı yok, kimi fotoğraflar için güneşin batmaya yakın son yarım saati, bazı fotoğraflar için ise dik gelen kuvvetli öğle güneşi, bazen de yatık gün ışığı veya sığ sularda suni ışık kullanacaksanız bulutlu, kapalı bir hava tercih sebebi olabiliyor.

Önereceğiniz dalış noktaları nereler?
Fotoğraf çekimi için yurt içinde, tatlı sulara yapılan dalışlar beni çok etkiliyor. Yurt dışında ise Meksika’daki Cenoteler, Fransız Polinezyası ve fotoğraf verimliliği için Endonezya’ya ait Kuş Kafası Yarımadası denilen bölgede yer alan Raja Ampat.

Fotoğraf çekimi sırasında sizi şaşırtan bir canlıyla karşılaştınız mı?
Dalış seyahatlerine önceden bölge çalışılarak, araştırarak gidilir. Yöreyi iyi bilen rehber balık adamlardan dalış öncesi bilgilendirmeler de alındığından şaşırtan bir canlıyla karşılaşma pek ender olabiliyor. Van Gölü’nde binlerce yıldır sadece inci kefalinin yaşadığı biliniyordu. Dört yıl önce yeni bir balık türüne rastlanıldığı haberi gelmişti ve bilimsel bir çalışmanın bir parçası olarak bir gece dalışında o canlıyı görüntülemiştim.

ÖZGÜN BİR DİL OLUŞTURMAK İÇİN ÇALIŞMAYA DEVAM ETMELİ

Dalış sırasında tehlike atlattığınız oldu mu?
Tehlikeler atlattığım oldu, geçmişte daha iyi fotoğraflar elde etmek için riskler alabiliyordum, artık daha tedbirliyim. Başımdan geçen olaylar, etrafımda gördüklerim ve duyduklarım beni daha olgunlaştırdı.

Su altı fotoğrafçılığına ilgi duyanlar için önerileriniz var mı?
Bu işi iyi yapanların su altı fotoğraflarını incelemek, diğer sanat dallarını takip etmek, fotoğraflar belli bir seviyeye geldiğinde de özgün bir dil oluşturabilmek için çalışmaya devam etmek.

Birçok karma ve kişisel serginiz oldu. Bu sergileriniz arasında sizin için yeri daha özel olan var mı?
Her yeni sergim geçmiştekilerden bir etki ve tecrübe taşıyor. Yenilerini daha fazla sahiplenebiliyorum, daha içime siniyor. Ülkemizde su altı fotoğrafçılığımızın başlangıcı olan 1952 yılından itibaren, 60 yıllık serüvenini anlattığım “Su Altına Işık Tutanlar” isimli karma bir serginin ve kitabının benim için yeri ayrıdır.

Gelecek çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Bu sonbaharda Pera Palace Hotel’in sanat galerisinde kişisel bir sergim olacak. Sonrasında planladığım birkaç dalış seyahati ve retrospektif mahiyette bir kitap arzum var.
Derginizde bana da yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim.