Heykelleriyle kamusal alanları hem renklendirip hem de izleyenleri düşündüren Kadriye İnal, “Amatör olarak yaptığım tiyatro dönemimin ve sinemaya ilgimin figüratif heykel yapmaya başlamamda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Anlattığım hikayeleri canlandıran karakterler olduklarını varsayarak heykel yapıyorum” diyor.
SÖYLEŞİ: ASLI ÖRNEK
Büyük alanlara kamusal çalışmalarıyla tanıdım ben Kadriye İnal’ı. Özellikle büyük boy, çocuklu heykelleriyle… Aradan yıllar geçti, ünlü bir mağazanın dış alanında bu kez elleri cebinde, salopetli, astronot başlıklı kız eseriyle beni selamladı. Ardından kendisiyle söyleşi yapmam istenince bunun tevafuk olabileceğini düşündüm. Kadriye İnal, İzmir’de doğmuş ve büyümüş bir sanatçı. 2003 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde önce lisansını tamamlamış, ardından 2007 yılında heykel bölümünde yüksek lisans yapıp 2013’te de heykel doktorasını tamamlamış. Sanatın ve sanatçının aç kalabileceği düşüncesi ona çevresi tarafından yer yer hatırlatılsa da yılmamış, zaten stilistlik için girdiği şirketten de bir ay geçmeden kovulmuş.
Çalışmalarında insan varoluşuna dair özgürlük, kimlik ve benlik türündeki sorunları ele alan sanatçı, bireysel ifade aracı olarak figüratif heykeller yapıyor. Geçmişi anarak bugünü anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan İnal, resim, heykel ve fotoğraf disiplinleri arasında bağ kurarak çalışıyor. Belki de o nedenle eserleri dokunma hissi yaratıyor. 28 Eylül-6 Ekim tarihlerinde Galataport’taki Kültür Yolu Festivali kapsamında da eseri bulunan Kadriye İnal ile sanatını konuştuk.
Kadriye İnal, atölyesinde “Saçlarımın arasında saklanabilirsin” adını verdiği çocuk heykeli üzerinde çalışırken.
Aslında resim tutkusu sizde küçük yaşta ablanızın boyalarıyla gizlice oynarken başlamış ama bugün geldiğiniz noktada figüratif heykel yapıyorsunuz. Heykele yönelme nedeniniz neydi?
Duvar resmi; insanoğlunun kendini ifade etme ve geleceğe iz bırakma eylemi olarak yapageldiği çok eski bir gelenektir. Çocukluk dönemi resimleri ise onların iç dünyasına açılan kapıların anahtarıdır. Benim için ise içe dönük bir çocuk olarak kendimi ifade etmenin bir yoluydu resim yapmak…
Kendimi bulma hikayemin başlangıç noktasıydı, diyebilirim. Bu sürecin bir noktasında amatör olarak yaptığım tiyatro dönemimin ve sinemaya olan ilgimin figüratif heykel yapmaya başlamamda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Anlattığım hikayeleri canlandıran karakterler olduklarını varsayarak heykel yapıyorum.
KISSADAN HİSSE YARATMAYA ÇALIŞTIM
Sizinle ilgili araştırma yaparken gördüm ki, “Duvarı Kim Boyadı?” isimli eseriniz, ablanızın pastel boyasıyla duvara resim çizdiğiniz döneme aslında bir göndermeymiş. O gün anneniz ablanıza kızarken susmanızmış sebebi. Ablanız ve anneniz o eseri görünce ne hissettiler? Siz çocukluğunuzun o günüyle barıştınız mı bu eserle?
Aslında tüm mesele korku ile yönetilmek. Sırf korktuğunuz için kendinizi ifade etmekten kaçınmak ya da kendinizi ifade ederken yargılanmaktan çekinmek, utanmak vesaire… “Duvarı Kim Boyadı?”yı yapmak istememin asıl nedeni çocukluğumun o anı ile barışma isteğimden çok, kıssadan hisse hikayesi yaratmaktı. O anla barışmaktan fazlasını hedefledim, umarım başarabilirim.
Sanatçının Sleepwalkers isimli çalışması.
İzmir’den İstanbul’a gelen bir sanatçı olarak zorlandınız mı? İzmir ile İstanbul’daki sanat hayatını karşılaştırmanızı istesem ne dersiniz?
İzmir’deki yaşantım ile İstanbul’daki yaşantımı zorluk bakımından kıyaslamak ne kadar doğru olur, açıkçası bilemiyorum. Çok farklı zorlukları barındırıyorlar. İki şehirde de yaşarken mutluydum. İkisinin de benim için çok farklı anlamları var. Ama benim gibi kendi alanında yaşamayı seven bir insan için değişim zor oluyor tabii.
Son dönemde plastik sanatların birçok alanına ilgi yoğun. Bunda sosyal medyanın da etkisi büyük. Şu sıralar eserlerini ve isimlerini duyurmak isteyenler için daha verimli bir dönem gibi.
Çok uzun zaman önce plastik sanatların hayata karışması gerekiyordu. Özellikle kamusal alandaki eksiklik daha mühim. Toplumun sanat bilinci ve görgüsü; müzeler, sanat fuarları, sanat galerileri ve kamu kurumları aracılığıyla olur. Artık buna sosyal medya da eklendi. Sanırım kitlesel iletişimin daha hızlı olması sosyal medya mecralarının toplum arasında daha popüler olmasını sağladı. Bu durumun sakıncaları olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyanın içeriğinde olan ‘hızlı tüketim’, ‘yüzeysellik’, ‘sürdürülebilir olmayan’, ‘simülatif’ tarafları yıkıcı özelliklere sahip. Bu durumun farkında olmak gerekir diye düşünüyorum.
“Koş Çocuk Koş”
Sizin fark edilme hikayenizi ve yaşadığınız zorlukları merak ediyorum.
Kendi hikayeme gelecek olursam mezun olduğum tarihten bugüne kadar birçok zorlukla karşılaştım, her birini saymak zor. Son birkaç yıldır da daha fazla izleyici kitlesiyle temas kurduğum doğrudur ama bir anda fark edildiğimi de düşünmüyorum. Aşamalardan geçerek geldiğim bu noktada birçok başarı ve başarısızlık hikayesini geride bıraktım.
ENGELLERİ AŞMAK İNSANI ÖZGÜRLEŞTİRİYOR
Bu arada sosyal baskıyla girdiğiniz stilistlik işinde bir ayı doldurmadan kovulma hikayeniz de çok ilginçmiş. O gün üzüldünüz mü? Bugün geriye dönüp baktığınızda kendinizi keşfetme ve üç arkadaşınızla atölye açma fikrine dair o güne şükür mü ediyorsunuz?
Hayır, hiç üzülmedim. Benden yapmamı istedikleri şeyi yaptığımı, bunun doğru yol olmadığını göstermiş olduğumu ve kendimi özgür hissettiğimi hatırlıyorum. Yani istediğim şeyi şımarıklığımdan değil, başka bir şey yapamayacağımı bildiğim için istediğimi kanıtlamıştım. Sonraki adım, istediğim şeyi başarma sürecimdi. Engelleri aşmak insanı özgürleştiriyor. Gerçekten ben buna şükrediyorum.
Eserlerinizin genelinde çocukluk ön planda. Nedeni en saf ve temiz olduğumuz hallerimiz olmaları mı yoksa o zamanlar travmalarımızın farkına varmayıp en özgür olduğumuz, kendimizi en iyi hissettiğimiz halimizi hatırlamak mı?
Çocuk figürü kullanıyor olmamın nedeni, nasıl eğitildiğimizi hatırlamak ve bugünün çocuklarını anlamak için. Geçmişle olan hesaplaşma ve gelecekte ne olacağının merakı aslında.
Bu arada sizin heykellerinizde yetişkin figürler genellikle kadın ama onlarda da fazlasıyla düşünce ve hüzün var. Bunun nedeni ne?
Kadın olmak zor bu ülkede onun yansıması sadece…
Bir röportajınızda “Heykellerimi ürkütücü bulan insanlarla karşılaştım” diyorsunuz. Bense çoğu eykelinizde umut ve saflık görüyorum. Neden ürkütücü bulduklarını söylediler mi? Siz kendi heykellerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Tüm eserlerim için geçerli bir durum değil bu. Aslında hayatta hüzün de var neşe de, hepsini kabul etmek lazım.
Kaplumbağa ve Kız “Mentor”, 2015
KAMUSAL ALANDA PROJE YAPMAYI ÇOK ÖNEMSİYORUM
Eserlerinizi oluştururken nelerden etkileniyorsunuz?
Genel olarak tüm canlı türlerinin davranış biçimleri diyebilirim.
Şu sıralar Kültür Yolu Festivali’nde de eserleriniz var. Katılımınız nasıl oldu?
Geçen yıl da katılmıştım aynı festivale. Davet gelince hemen kabul ettim. Kamusal alanda proje yapmayı çok önemsiyorum.
Sanatçının, çocukluk yıllarında ablasının pastel boyasıyla duvara resim çizdiği döneme bir gönderme yaptığı Duvarı Kim Boyadı?’ isimli eseri.
Bir heykeltıraş olarak hayaliniz ne? Bundan sonraki projeleriniz neler?
Büyük boyutta eser üretmeyi seviyorum. Kişisel bir sergi açmak için sergi üzerinde çalışıyorum. Son zamanlarda kişisel sergimi açmak için odaklandım diyebilirim.