Temmuz27 , 2024

Devlet, piyasa ve sanat ilişkisi nasıl olmalı?

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Sahne sanatlarından özellikle tiyatro alanında bağımsız tiyatrolara yeterince devlet desteği yapılamıyor olması devletin kurumları ile bağımsız tiyatrolar arasında bir dengesiz büyümeye işaret etmektedir. Buradaki dengesizlik, bağımsız tiyatroların yeterince kamusal kaynağa ulaşamadığı için normal büyüme seyrine girememesi, çok sayıda bağımsız tiyatronun belli bir süre sonra kapanmasına, sigorta ve vergi borçlarını ödeyemez duruma düşmesine neden olmaktadır.

Bağımsız tiyatroların yeterince desteklenmemesi kapanmalarına yol açıyor. Prof. Dr. Akdede, sanatsal yeteneklerin israfının iktisadi etkinliği bozacağına dikkat çekiyor.

“Demokrasilerde sanatçı, sanat eseri, devlet ve toplum arasındaki ilişki nasıl olmalıdır?”

Bu soru, devlet sanat ilişkisinin nasıl olması gerektiği konusunda düşünürken sürekli aklımızda tutmamız gereken sorulardan biridir. Sanat üreticisi (sanatçı) ile sanat izleyicisi/alıcısı arasında devlete neden yer olsun ki? Sanat, devlet olmadan alıcısını bulamaz mı? Diğer bir ifadeyle diğer mal ve hizmetlerin milyonlarca üreticisi ve tüketicisi birbirlerini piyasa denen mekanizma aracılığıyla buluyorsa, onların birbirlerini bulmasına devlet aracılık etmiyorsa sanat alanı söz konusu olunca neden sürekli devletten söz ediyoruz ki?

Bu sorunun önemli bir kısmı, sanata olan talebin sanat arzı kadar artmaması durumu ile açıklanır.
Sanatçı sayısı (nüfusa oranı) gittikçe artmaktadır, buna karşın, sanata olan talep sanatçı arzı (sanatçı sayısı) kadar artmamaktadır. Bu durumda piyasa mekanizması bazı sanatçıların sanat alanında istihdam edilmesine imkan vermez çünkü birçok sanatçı sadece sanat yaparak geçinemez ve ikinci, üçüncü işleri yapmak durumunda kalırlar. İkinci ve üçüncü işlerde çalışınca da sanat üretimi yapmaya zaman kalmaz ve sanatçı sanat piyasasında çalışmaktan çekilir. Bu durum kaynakların israf edilmesi demektir. Yetenekli bir sanatçının iş bulamaması sonucu sanat alanından çekilmesi, sonraki kuşakları da sanatçı olma konusunda hiç de özendirici olmamaktadır. Sanatsal yeteneklerin israf edilmesi hem iktisadi etkinliği bozacak hem de daha önceden tutunmuş olan sanatçıların kıtlık rantını artıracaktır. Bu durumda devlet, çeşitli şekillerde sanat alanına girebilir. Devlet – sanat ilişkisi, her zaman olumlu sonuçlar doğuracak şekilde cereyan etmeyebilir. Devlet müdahalesi yeni rantlar yaratabilir ya da politik kutuplaşmaları artırabilir. Bu konuda kolay çözümler maalesef yoktur. Bunun yanında hem toplumsal refahı hem sanatçılar arasında gelir dağılımını daha dengeli durumu getirmek hem de politik kutuplaşmaları azaltmak için birkaç öneride bulunmak mümkündür.

Devlet-Sanat İlişkisi
Devlet ve sanat ilişkisinin birkaç boyutu vardır: Bunlardan biri devletin uyguladığı sansürdür. Sanatçılar, devlet sanata karışmasın derken çoğunlukla sansürün olmamasını kastetmektedirler.
“…Sanat alanında da devletin ve ekonomik güçlerin baskısından arınmış özgür bir alışveriş kurulmalı sanatçıyla halk arasında. Sansürlere, sorgu suallere, kovuşturmalara paydos demek lazım…” (Dino, 1987)
Ressam Abidin Dino’dan yapılan yukarıdaki alıntıda devlet-sanat ilişkisinin sansür ve siyasi güç ilişkisi vurgulanmaktadır. Bu durumda hem sanatçı hem de devlet ne yaptığını bilmekte, devlet sanatçıyı zorlamaktadır. Sanatçı ile devlet arasında bir görüş farklılığı bir çatışma vardır. Sansür toplumsal refahı azaltır çünkü halkın talebi devletin zorlamasıyla kısılmaktadır.
Devletle sanat arasındaki ilişkinin başka bir boyutu da devletin mali ve iktisadi olarak sanat sektörünü/alanını desteklemesi durumudur. Batı ülkelerinde devlet sanat ilişkisinden genellikle bu boyut anlaşılmaktadır (Baumol ve Bowen, 1965, 1966; Heilbrun ve Gray, 2004). Burada, sanat üretiminin bağımsız sanatçılar tarafından yapılması, sanatçıların veya sanat kurumlarının çeşitli mali teşviklerle desteklenmesi kastedilmektedir. Bağımsız sanatçılar terimi de sanatçıların devlet memuru olmaması durumunu ifade etmektedir. Sanatçılar ile devlet arasında bir çatışma değil, bir uzlaşma zemini yaratılmıştır.
Bir üçüncü boyut daha var ki bu boyutta devletin sanat alanında, üretimi doğrudan kendisinin gerçekleştirmesi söz konusudur. Bu durumda devlet, okul ve hastane kurar gibi kültür kurumlarını kurmakta ve çalıştırmaktadır. Bu durumda ise devlet ile sanatçılar iç içe geçmiştir; devlet ile sanatçılar çatışmanın aksine, sanatçı devletin temsilcisi konumundadır. Bir de her devletin bir resmi görüşü, ayrıca da hükümetin mevcut politikaları söz konusudur. Bazen bu ikisi (resmi görüşle, mevcut politikalar) birbiriyle çatışabilir. Eğer bir de devletin sanat alanındaki varlığından dolayı bağımsız sanat (devlet dışı sanat üretimi) gelişemiyorsa devletin fiyat politikalarıyla rekabet edemiyorsa bu durumda sanat takipçileri sadece devletin sunduğu ya da bir anlamda dayattığı sanat ürünlerini tercih edecektir. Sanatsal tercihler de “deneyim” sonucu yerleştiğinden, devlet halkı belki bir sanat türüne ya da anlayışına alıştırmaya ve tercihlerini o yöne doğru kontrol etmeye veya yönlendirmeye bilfiil çalışmış olacaktır. Bu durumda da kaynaklar doğru kullanılmıyor, toplumsal refah maksimum olmuyor demektir. Yukarıda devlet sanat ilişkisinin üç boyutundan Türkiye açısından en zayıf olan kısmı ikinci boyutudur; en azından sahne sanatları bakımından öyledir. Birinci (sansür) ve üçüncü boyut (devlet memuru sanatçılar) Türkiye’de görece daha çok gözlenen bir durumdur. Bu iki boyutun daha çok gözlenen bir durum olmasının nasıl bir sakıncası olabilir ki diye bir soru akla gelebilir. Bu sorunun yanıtını Türkiye örneğinde en iyi yanıtlayan alan sahne sanatları alanıdır. Sahne sanatlarından özellikle tiyatro alanında bağımsız tiyatrolara yeterince devlet desteği yapılamıyor olması devletin kurumları ile bağımsız tiyatrolar arasında bir dengesiz büyümeye işaret etmektedir. Buradaki dengesizlik, bağımsız tiyatroların yeterince kamusal kaynağa ulaşamıdığı için normal büyüme seyrine girememesi, çok sayıda bağımsız tiyatronun belli bir süre sonra kapanmasına, sigorta ve vergi borçlarını ödeyemez duruma düşmesine neden olmaktadır.
Bu durumu çözmek için bu kısa yazıda ayrıntılarına çok girilemeyecek genel bir model önerisi, sanatların politik olma derecesi kriteri göz önünde tutularak yapılabilir. Öncelikle sanatların bazı kriterlere göre sınıflamasını yapalım. Bu sınıflama elbette bizim amacımıza göre yaptığımız bir sınıflamadır. Sanatçılar muhtemelen başka türlü sınıflamalar yapmaktadır. Bunun yanında politik ekonomi açısından bizim burada yaptığımız türden sınıflamanın yapılamaz olduğunu iddia etmek ise mümkün değildir.

Devlet, piyasa mekanizmasına entegre olmamış sanatlarda doğrudan sanat alanına müdahale etmelidir. Türkiye’de opera, bale, modern dans, senfonik müzik, klasik Türk müziği gibi sanat alanlarında devlet doğrudan üretim faaliyetinde bulunabilir, “memur sanatçı” çalıştırma yolunu seçebilir.

Sanatların sınıflanması ve bir öneri
Sanatları şöyle sınıflayalım,
1. Yazıya – söze dayanan / Yazıya-söze dayanmayan sanatlar.
2. Bireysel çalışmaya uygun sanatlar (örnek edebiyat) /grup – ekip çalışması gerektiren sanatlar (örnek sinema, tiyatro, opera, bale, dans, orkestralar)
3. Piyasa mekanizmasına entegre olan / olmayan sanatlar.

Yukarıdaki sınıflama kriterlerinden en sağlamı ve tartışmaya mahal bırakmayanı ilk kriterdir. Bazı sanatlar yazıya ve söze dayanır. Edebiyat, sözlü müzik, sinema, tiyatro, vb. Bazı sanatlar ise yazılı metne ve söze dayanmaz; resim, heykel, içinde söz olmayan müzik senfonik müzik gibi, kaligrafi, el sanatları, vb.
İkinci kriter de görece sağlam bir kriterdir. Bazı sanatlar bireysel çalışmaya uygundur; edebiyatın her türü, resim, heykel gibi. Bunun yanında bazı sanatlar da grup, ekip çalışmasına uygundur; tiyatro, opera-bale, korolar, senfonik müzik, sinema gibi.
Şimdi burada devlet – sanat ilişkisi bakımından önemli olduğunu düşündüğümüz bir boyutu vurgulamak gerekecektir: Yazıya – söze dayanan sanatlar genel olarak yazıya – söze dayanmayan sanatlara göre daha politiktir. Politik olmak demek politik mesajlar verme kabiliyetinin yüksek olması demektir. Yazı ve sözü kullanan sanatlar, akla da çok uygun olduğu gibi, sözsüz sanatlara göre daha çok politik mesaj verebilir. Şöyle bir örnek, konuyu anlamamızı kolaylaştırır; tarihte yasaklanan klasik müzik konseri sayısı, yasaklanan film, tiyatro ve rock konseri sayısından çok azdır. Son yıllarda tehdit edilen sanatçılar arasında şarkıcılar, oyuncular, klasik müzik sanatçılarından daha fazladır (Art Under Threat Report, 2016) Neden acaba? Politik olma derecesindeki kriterin söz ve / veya yazı olması çok anlaşılır bir durumdur. Şimdi bu sınıflamadan sonra, devlet eğer doğrudan sanat üretim alanına girecek ise devlet ile sanatçının iç içe geçmiş olduğu, sanatçının devleti temsil ettiği durum oluşacak ise devlet “politik olma” derecesi en düşük sanat alanında ve aynı zamanda piyasa mekanizmasına entegre olmamış sanatlarda doğrudan sanat alanına müdahale etmelidir. Türkiye’de opera, bale, modern dans, senfonik müzik, klasik Türk müziği gibi sanat alanlarında devlet doğrudan üretim faaliyetinde bulunabilir, “memur sanatçı” çalıştırma yolunu seçebilir. Bunun yanında diğer sanat dallarında, politik olma derecesi yüksek sanatlarda, sanatları desteklemesin mi? Bu durumda da devlet sanatı destekler, desteklemelidir. Bu desteğin yapılış biçimi ve desteğin hangi kamu kurumları ya da kuruluşları tarafından yapılacağı önemlidir. Devlet politik olma derecesi yüksek olan sanatları da destekler ama bu destek sanatın doğrudan üretiminin merkezi yönetim tarafından yapılması anlamına gelmez. “Memur sanatçı” modeli burada çok tartışmalara neden olmuştur. Başka destek türleri vardır. Ayrıca, bu destekler bu durumda merkezi yönetim tarafından değil, yerel yönetimler tarafından yapılmalıdır.
Sonuç olarak bu kısa yazıda, devletin hangi sanatı nasıl destekleyebileceğine ilişkin bir düşünme eyleminde bulunduk; konunun ayrıntısı daha uzun ve verilere dayalı yazılarda incelenebilir.

 

Kaynakça
Art Under Threat report, 2016, https://en.unesco.org/creativity/sites/creativity/files/freemuse-annual-statistics-art-under-threat-2016.pdf (Erişim tarihi:01.03.2022)
Baumol, W.J. ve Bowen W.G. (1965) “On the Performing Arts: The Anatomy of Their Economic Problems”.  American Economic Review,  55: 495-502.
Baumol, W.J. ve Bowen W.G. (1966)  “Performing Arts-The Economic Dilemma”. The Twentieth Century Fund. New York.
Dino, A. 1987. “Sanatta sansüre paydos demek lazım”, Cumhuriyet Gazetesi röportajı 14.11.1987.
Heilbrun, J ve Gray, C.M. 2004, The Economics of Art and Culture, Second Edition, Cambridge University Press, Cambridge, UK.