Temmuz27 , 2024

“Onlar bize gelemiyorsa biz onlara gideriz” dediler

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

İzmir Devlet Senfoni Orkestrasından bir grup müzisyen, 19 yıldan bu yana ülkemizin dört bir yanındaki köylere, kasabalara çok sesli müziğin ışığını taşıyor. O ışık, binlerce çocuğun hayatını değiştiren bir meşaleye dönüşüyor.

SÖYLEŞİ: LÜTFÜ DAĞTAŞ

Öykünün özeti şöyle: Bundan yaklaşık 19 yıl öncesi İzmir Devlet Senfoni Orkestrasından bir küçük müzisyen topluluğu, Anadolu’da, “Güneş Gözlü Çocuklar”ın peşinde yollara düşer. Hedefleri, çok uzaklardaki köy ve kasabalarda öğrenim gören çocuklara ulaşmaktır. Onlara ne mi götürürler? Viyola, viyolonsel, kemanla müzik; çok sesli müzik. Peki, sonuç? Sonucun ne olduğunu İZDSO sanatçısı gönüllü müzisyenlerimizin yıllar boyu ulaştığı çocukların bir ikisinin kendi ağzından öğrenelim:
– Okulda, müzik derslerinde blok flüt çalarken eğleniyoruz, neşeleniyoruz. Ama keman, viyolonsel sazlarını hiç çalmadığımız için bize farklı geldi ve çok sevdik.
– Geleceklerini söylediklerinde çok şaşırmıştım, inanmamıştım ilk başta. Gerçekten de geldiler. Köyümüze, okulumuza böyle bir müzik topluluğu geldiği için mutlu oldum. Daha önce böyle müzik topluluğu gelmemişti.
– En sevdiğim müzik aleti viyola oldu. Beni etkiledi. Keşke bizlerin böyle viyola, keman gibi çalgılarımız olsa. Flüt yerine bunları çalsaydık daha güzel olurdu.
– Bu kadar çok büyük bir şey beklemiyordum. Daha çok söyleşi yaparız, belki kemanla bize bir şeyler çalarlar, diyordum. Viyola, viyolonsel beklemiyordum.
– Şarkının birisinde hayal kurduk. Benim aklıma savaştaki çocuklar geldi özellikle. O anki duygularımı anlatamam. İnsan, dünyaya bir kez geliyor. Onu da yaşamak istiyor. Ama kurşunlarla bombalara hedef oluyor.

Sanatçılar Gündüz Öğüt, Sevil Çağlar, İnci Sena Özdemir ve Başak Yalçın

Öğrencilerin dışında okulda görevli bir öğretmenin söyledikleri de önemli:
– Örneğin Aşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü çocuklar biliyorlar ama senfonik dinlediklerinde onu da bir başka biçimde içselleştiriyor, YouTube üzerinden senfonik çalınmış mı, onu araştırmaya başlıyorlar.
– Okulumuza, Anadolu Yaylı Çalgılar grubu olarak geldiler, dinleti yaptılar, eğitim verdiler. Onlar gittikten sonra çocukların bazısı ailelerine zorla keman aldırdı. Hatta köyün birinde üç arkadaşın, ekonomik nedenle, bir kemanla kurs aldığını biliyorum.
– Bir kasabamızda ise bir çocuğumuz harçlıklarını biriktirmiş, ailesine söylemiş: Keman alacağım! Alalım, kaç para? Çocuk fiyatını söylemiş. “Olmaz, bu parayı nereden bulalım,” demiş ailesi. Çocuk o yaz tarlada çalışarak yevmiyesini biriktirip kendine keman almış.

ÖYKÜNÜN KAHRAMANLAR

Öykülerde kahramanlar vardır. Bu öykünün kahramanı; İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Keman Sanatçısı Gündüz Öğüt öykünün başını şöyle özetliyor:

“Bundan 19 yıl önce, acaba bu müziği, bu çalgıları, yararlarını daha fazla insana nasıl ulaştırabiliriz, diye düşünmeye başladım. Küçük bir oda müziği grubu kurdum. Adına da Anadolu Yaylı Çalgılar Topluluğu, dedik. Bu toplulukla normal konserlerimizin, provalarımızın yani resmi işimizin dışındaki zamanlarda tamamen gönüllülük esasıyla okullarda küçük konserler yapmayı planladık. Bunlara, eğitim konserleri, dedik. İlk olarak atalarımın doğup büyüdüğü köye gittik. O köyün etrafındaki okullarla başladık. Orada gördük ki, çocuklar böyle şeylere çok meraklı. Aslında çoğu şeyden de haberleri yok. Kendimize bir slogan belirledik: ‘Onlar bize gelemiyorsa biz onlara gideriz’ dedik. Önce İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki çeşitli okullarda etkinlikler yapmaya başladık. Yaptıklarımız duyuldukça çok farklı okullardan teklifler gelmeye başladı. Uzun yıllar bu şekilde kendi imkanlarımızla birimizin arabasına biniyor ve bir okula gidiyorduk.
İlk gittiğimiz yer Dinar’dı. Orada bir ortaokulda başladık. Başlama kararımızı alırken, mum dibine ışık verse, diye düşünmüştüm. O denli ilgi gördü ki ertesi gün Dinar’da daha büyük bir salonda çalmamızı istediler. Fakat daha büyük bir salon yok. En büyük salon, üstüne brandaların gerilmiş olduğu bir düğün salonu. 1500 kişi filan geldi. Zaman içinde sadece İzmir ve Ege Bölgesi sınırları içinde kalmadık çok uzak yerlere de gittik. Sanırım başladığımız günden bu yana 500 binden fazla öğrenciye ulaşmışızdır. 650-700 okula ulaşmışızdır.
Talepler, doğal olarak her yıl daha çok artıyor. Türkiye’nin her yerinden çağırıyorlar. Gittiğimiz okullardan tekrar davet geliyor.”

19 yıl önce projeyi başlatan, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Keman Sanatçısı, Yaylı Çalgılar Topluluğu kurucusu, yazar Gündüz Öğüt.

O ÇOCUKLARI GÖRMEK GEREK

İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Keman Sanatçısı, Yaylı Çalgılar Topluluğu kurucusu, yazar Gündüz Öğüt, öykünün bundan sonrasını da işe daha dün başlamışlar gibi aynı heyecanla anlatmayı sürdürüyor:
“Aslında o güneş gözlü çocukları görmeniz gerek. Çalıyorsunuz, bitiyor; sizi nerede görürlerse üçü, beşi, onu size sarılıyor. Öbürleri size ulaşamadığı için arkadaşlarına sarılıyor, büyük bir topluluk oluyor ve iyi ki geldiniz, diyorlar. Bizlere, öğretmenim, diye de seslenmeyip, adlarımızın sonuna ağabey, amca, abla sözcüklerini ekleyerek sesleniyorlar. Gündüz amca, Banu abla, Başak abla, Hande abla, tekrar gelin, diyorlar.”
Öykünün bundan sonrasını öğrenmek için Gündüz Öğüt’e sorular soruyorum:

Gündüz Bey, bu yaptığınız iş, tam bir özveri işi. Kendi mesainizin yorgunluğunu dinlenerek atmak yerine sürekli Anadolu yollarında olmak nasıl bir şey?
Ülkemizin farklı köşelerindeki okullara gitmek, oradaki güneş gözlü çocuklarla buluşmak benim ve arkadaşlarım için inanılmaz bir mutluluk. Sadece öğrenciler değil, pek çok öğretmenimiz ve okul yöneticimiz de hayatlarında ilk kez devlet sanatçılarıyla tanışıp; keman, viyola, viyolonseli yakından görüp dinleme imkanı buluyor. Ülkemiz öylesine büyük ve güzel ki sadece büyük şehirlerdeki konser salonlarından ülkemizi, insanımızı, çocuklarımızla gençlerimizi tanıma ve anlama şansımız yok. Köy köy, ilçe ilçe dolaşmak bizler açısından bu Cumhuriyet’e ve bize verdiklerine olan borcumuzu ödemenin en güzel yolu bence.

İşin bir de ekonomik yanı var. Özellikle günümüz gider kalemlerinin yüksekliğini göz önüne getirdiğimizde bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz?
Gittiğimiz tüm okullarda eğitim konserlerini bedelsiz ve ücretsiz yapıyoruz. Uzun yıllar eğitim konserlerini kendi imkanlarımızla yaptık. Uzak illerden davetler alınca Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün desteğini almaya başladık. Talepler o kadar arttı ki bütçeden kaynaklı sorunlar yaşadığımız oldu. Neyse ki bu tip durumlarda sanat dostu birkaç güzel yürekli insan bize ve projemize inandı ve ihtiyaç halinde ulaşım, konaklama gibi masraflar konusunda yardımcı oldular. Bizlere yapılan bu katkılar aslında sanatla, müzikle buluşmuş bir eğitime, çocuklarımıza ve geleceğimize yapılabilecek en anlamlı katkılardır. Bu anlamda, 2018 yılından beri yaptıkları anlamlı destek ve katkılarından, “Güneş Gözlü Çocuklar Belgeseli’nin yapımcılığını üstlenmesinden dolayı Özimeks firması adına Sayın Kemal Özkan’a, bu sezon aynı yaklaşımla bizlere güç ve moral veren, katkı sunan Efece Galvaniz firması ve Sayın Efe Demircan’a çok teşekkür etmek istiyorum.

“90 bin km’yi aşkın yol gittik”

– Bugüne değin kaç kilometre yol gittiğinizin hesabını yaptınız mı? Kaç okula gittiniz?
Yaptığımız kilometre 90 bin km’den az değil, belki çok daha fazlasıdır. Bugüne kadar 650-700 arası okula gittik. Bir zaman sonra saymayı bıraktık. Ağrı, Muş, Ardahan, Kars, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana, Hatay, Çorum, Amasya, Bartın, Zonguldak, Kocaeli, Karabük, Afyonkarahisar, Denizli, Muğla, Balıkesir, Aydın, Manisa bugüne kadar gittiğimiz illerden bazıları. Örneğin, Ardahan’ın Göle ilçesindeki tüm köy okullarında eğitim konserleri yaptık.

Gittiğiniz okullarda öğretim kadroları tarafından ilgiyle karşılanmanızın dışında yerli halk, veliler ne diyor?
Anadolu insanımız, hangi bölge ve yöreye giderseniz gidin, çocukları için oralara gelmiş bizlere inanılmaz bir sevgi, ilgi gösterip kucaklarını açıyor. Başta neyle karşılaşacaklarını tam bilemiyorlar. Müdürler, öğretmenler ve öğrenciler gibi. Gittiğimiz okullarda sadece dünya müziklerinden örnekler çalmıyoruz. O yörenin türkülerinden de çok sesliye uyarlanmış parçalar, çocuk şarkıları, film müzikleri de çalıyoruz. Özellikle türkülerimizi çaldığımızda onlarla aramızda inanılmaz hızlı bir bağ kuruluyor. Veliler, gerçekten ne yapacağını şaşırıyor. En çok da “Allah sizden razı olsun” diyorlar, evlerinde misafir etmek istiyorlar. Gittiğimiz köylerde yer sofralarına oturup dünyanın en güzel yemeklerini yemişliğimiz vardır. Çünkü o kaplarda gerçek sevgi, şefkat ve minnet duygularıyla pişirilmiş yiyecekler oluyor.

Şu ana akadar 650-700 civarında okula ulaşan ekip, tüm bu çalışmaları bedelsiz olarak gerçekleştiriyor.

Güneş gözlü çocuklar için daha ne kadar çaba sarf edersiniz? Orkestranın genişlemesi söz konusu mu?
Pandemi, ardından yaşadığımız deprem felaketi, eğitim konserlerimizi doğal olarak sekteye uğrattı. Kısmet olur da her şey yolunda giderse bu yıl çok yoğun olarak yollarda olacağız. Şu anda 25 Eylül 2024’de başlayıp Kasım sonuna kadar İzmir, çevre ilçe ve köylerindeki 8 okula gitmek için gerekli planlamaları yaptım. 16-21 Ekim’de Trabzon ve Rize illerimizdeki okullara gideceğiz. Tüm hazırlıklarımızı yaptık. Özellikle Hatay ve Kahramanmaraş illerimiz başta olmak üzere depremden zarar görmüş bölgelerimizdeki okullara, oradaki memleket evlatlarına ulaşmayı, onlara moral ve destek vermeyi çok istiyorum. Bölgeyle irtibattayız. Şartların oluşmasını bekliyoruz. Ayrıca, 2023-2024 eğitim döneminde gerek İzmir ve çevresi gerek Ege Bölgesi gerekse Malatya, Siirt, Bitlis, Elazığ, Van gibi daha önce gitmediğimiz illerimizdeki okullara da ulaşabilmeyi çok isterim. Ama tabii tüm bunlar bir yerden sonra maddi imkanlarla sınırlı oluyor.

Yaylı çalgılar ekibi bu projeye 4 kişi olarak başlamış ve şu anda 8-9 kişi dönüşümlü yürütüyor.

“DAHA FAZLA SANATÇININ SAHAYA İNMESİ GEREKİYOR”

Orkestranın genişlemesi konusuna gelirsek başlangıçta biz 4 kişi başladık. 3 arkadaşımız emekli oldu. Şu anda 8-9 kişiyiz. Dönüşümlü gidiyoruz. Aslında şu an devlet sanat kurumlarında kadrolu olarak görev yapan sanatçı sayımız sanırım 3 bin civarında. Yıllardır bu etkinlikleri sosyal medya hesaplarımızda paylaşmaya çalıştık. Hakkımızda ulusal basında çıkan haber sayısı yok denecek kadar azdır. Haberlerin çıkmasını, yaptığımız şeyin anlaşılmasını istememin nedeni tanınmak falan değil; diğer devlet sanatçısı meslektaşlarımın dikkatini çekmek. Ne benim ne de arkadaşlarımın ömrü ülkemizdeki okullara gitmeye yeter. Bir okula gidiyorsunuz, aradan 4 yıl geçiyor tüm öğrenciler değişmiş oluyor. Yani çok daha fazla sanatçının sahaya inmesi gerekiyor. Elbet bunu yapan sanatçılar var ama yeterli değil. Yani bu böyle zorlamayla yapılacak bir iş değil. Sevmek lazım, o çocukların gözlerindeki ışığı görmek lazım. Yani o köylere gitmek lazım. Parlak ışıklı konser salonlarının dışında da sanata, müziğe ihtiyacı olan milyonlar olduğunu görmek lazım. Size gelemeyenlere gitmek lazım. Ben ve arkadaşlarım nefes alıp verdiğimiz, elimiz ayağımız tuttuğu müddetçe güneş gözlü çocuklarımıza tüm imkansızlıklara rağmen gitmeye devam edeceğiz. Çünkü Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bayrağımızın dalgalandığı, tek bir çocuğumuzun olduğu her yer bizlerin konser salonu ve görev alanımızdır.
Güneş gözlü çocuklarımızla buluşmak her defasında bizlere büyük heyecan ve mutluluk veriyor.