Mart19 , 2025

Sanat, bu kez Bayburt’ta doğduğu toprağa aktı

İlgili Yazılar

19. yüzyıldan günümüze uzanan desenler: Lapta işi

Günümüzde yaşayan, yaşatılmaya çalışılan her geleneksel sanatın ardında insan...

İş Kültür Okur Buluşmaları’nda Cumhuriyet ve Müzik Konuşulacak

  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın ses getiren yazarları ve...

Bozcaada Caz Festivali’nden Müzisyenler için Açık Çağrı! 

2017 yılından bu yana Bozcaada’nın ilham veren coğrafyasını mesken...

Hayallerine Tutunan Bir Gencin Hikayesi “Hayalperest” 

Enis Arıkan’ın başrolünde yer aldığı, otuza yakın dansçı ve...

Bursa 22. Kitap Fuarı Yeni Yerinde Kapılarını Açıyor!

Merinos AKKM Fuar Alanı'nda gerçekleşecek olan fuar, 12-20 Nisan 2025...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

3. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı Kenan Yavuz Etnografya Müzesinde gerçekleştirildi.

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı heyecanıyla, coşkusuyla, sanat üretimiyle bu kez Bayburt’ta, bambaşka bir atmosferde gerçekleştirildi. Göz alabildiğine uzanan düzlükleri çevreleyen dağ sıraları, güneşin yakıcılığına karşın sıcaklıktan bunaltmayan havası, civarın sunduğu sayısız doğal güzellik, “Doğduğu toprağa akan sanat” mottosunun özüyle buluştu, çoğaldı, dönüştü… Bayburt’un Beşpınar köyündeki Kenan Yavuz Etnograf Müzesinde 11-18 Ağustos 2024 tarihlerinde gerçekleştirilen çalıştaya katılan sanatçılar; sanatın büyük kentlere sıkışmasını önleyerek ülke geneline yayılmasını sağlamak amacıyla hayata geçirilen projede yer almaktan duydukları mutluluğu dile getirirken eserlerine dair duygu ve düşüncelerini de İthaf Sanat okurları için anlattı.

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı Kurucusu ve Danışma Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer’in hayata geçirdiği ve Fırat Neziroğlu’nun küratörlüğünde 11-18 Ağustos tarihlerinde gerçekleşen Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın bu yılki durağı Bayburt oldu. Bayburt’un Beşpınar köyündeki Kenan Yavuz Etnografya Müzesindeki çalıştayda farklı disiplinlerden sanatçılar, eserleriyle, geçmişi bugüne ve geleceğe bağladı.

İlki 2022 yılında Mersin Borcak Yaylası’nda düzenlenen Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın “Doğduğu Toprağa Akan Sanat” mottosu, müzenin “Köklere Dönüş” mottosuyla birleşti. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı Kurucusu ve Danışma Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer, bu yılki çalıştayın geleneksel sanatla çağdaş sanatın, resimle dokumanın, heykelle kök boyaların bir araya geldiği sıra dışı bir sanat buluşmasına ev sahipliği yaptığını belirterek şunları söyledi:

“Arnica Art Land Sanat Çalıştayı için yola çıktığımızda sanatın büyük kentlere sıkışmasını önleyerek ülke geneline yayılmasını, Türkiye’nin uluslararası sanat platformlarında daha etkin bir yere gelmesine katkı koymayı ve sanat okuryazarlığını artırmayı hedeflemiştik. Bu hedeflerimize ulaşmak için çalıştayımızı bu yıl, sahip olduğu coğrafi ve kültürel zenginliklerle hepimizi derinden etkileyen Bayburt’ta, prestijli müzecilik ödüllerine layık görülen Kenan Yavuz Etnografya Müzesinde yapmaktan mutluluk duyduk. Bu çalıştay benim ayrıca sanatçı olarak katıldığım, eser ürettiğim bir çalıştay olduğu için de çok heyecan verici oldu. Çalıştaya katılan akademisyen sanatçılarımız, sürece dair makaleler hazırlayacak. Böylece çalıştayın çıktılarını akademi çevresi ve kamuoyu ile paylaşma fırsatı da bulacağız. Bu vesileyle çalıştaya katılan tüm sanatçılarımıza eşsiz katkıları ve müze kurucusu Kenan Bey’e kıymetli destekleri nedeniyle teşekkür ederim.”

Çalıştayı ziyaret eden basın mensupları ile birlikte Mustafa Genç ve sanatçılar bir kök boya çalışması yaptı.

SANAT, HAYATLA EL ELE

Projenin küratörlüğünü geleneksel dokuma alanında geliştirdiği teknikle dünya çağdaş sanat alanında literatüre geçen Bahçeşehir Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarım Bölümünün kurucusu Fırat Neziroğlu üstlendi. Sanatçıların eserlerinde Bayburt’un doğasından ve kültüründen etkilerini görmenin mümkün olduğuna dikkat çeken Neziroğlu, düşüncelerini şu sözlerle anlattı:

“Büyük kentlerde atölyelerde üretimde bulunan sanatçılarımız bu kez, bambaşka bir ortamda sanat üretti. Çevreden toplanan bitkilerden elde edilen kök boyalar bile tuvallerde kullanıldı. Bu yönüyle 3. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı sanatın, hayatla doğa ve kültürle el ele verdiği, verimli bir etkinlik oldu.”

Loru Han’ın büyük kapısı önünde bir hatıra fotoğrafı. (Soldan sağa: Furkan Yavuz, Kenan Yavuz, Yavuz Biçer, Senur Akın Biçer, Yasemin Biçer ve Fırat Neziroğlu.

KADİM KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİN YANSIMASI

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi kurucusu Kenan Yavuz da “Sürdürülebilir kırsal kalkınmaya, unutulan geleneksel sanatlara, bozulan mimari dokuya, köyden kente göç olgusuna, yaşaması gereken güzelliklerimize dikkat çekiyoruz. Anadolu bozkırında kurulu müzemizde kültür ve sanat etkinlikleri düzenlenmesinden büyük mutluluk duyuyoruz. Kadim kültür zenginliğimizi görünür kılan bu çalışmalar sayesinde müzemizin vermek istediği mesajları çok daha güçlü bir şekilde kamuoyu gündemine taşıma imkanı buluyoruz. Çalıştayın müzemizde düzenlenmesini sağlayan Senur Hanım’a ve katılan tüm sanatçılarımıza müteşekkiriz” diye konuştu.

Melike Kara’nın eseri, yapılan platforma yerleştirilirken.

YÖRE KÜLTÜRÜNÜ YAKINDAN TANIMA FIRSATI

Çalıştay, sanatçılar için yöre kültürünü yakından tanıma fırsatı sunan hasat şenliği, ağız barı gibi etkinliklerle şenlendi, sanat sohbetleri ve deneyim aktarımlarıyla derinleşti… Fırat Neziroğlu küratörlüğündeki etkinlikte, Bilal Hakan Karakaya, İrem Sena Özen, Melike Kara, Prof. Dr. Mustafa Genç, Özlem Ketenci Çolakoğlu, Pınar Kuseyri, Pınar Tuba Biçmen, Senur Akın Biçer, Doç. Dr. Şehnaz Biçer ve Tuğçe Diri kimi zaman kendi disiplinlerinde kimi zaman da yeniliklere açılarak eserler üretti.

Daha önce kurulmuş dostlukların pekiştiği, yeni bağların geliştirildiği Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nda Prof. Dr. Mustafa Genç’in bölgedeki bitkileri kaynatarak elde ettiği kök boyalarla yapılan boyamalar şenlik havası estirdi. Tüm eserler, müze bünyesindeki Loru Han’da sergilendi. Eserler, 16-23 Kasım tarihlerinde Mersin Güzel Sanatlar Galerisinde Mersinli sanatseverlerle buluşacak. Sergi sürecinde ortaöğretime devam eden çocuklar için resim atölyeleri düzenlenecek. Sonraki durak ise İstanbul olacak. Eserler aralık ayında Bahçeşehir Üniversitesi FN Art Space’te görülebilecek.

Gelin şimdi çalıştaya katılan farklı tekniklerden üretimleriyle Bayburt’un doğasına sanatın imzasını atan sanatçıların görüşlerini dinleyelim. Her biri hem eserini hem de çalıştaya dair değerlendirmelerini paylaştı bizimle.

Müzenin kurucusu Kenan Yavuz, sanatçılarımıza özel bir hasat şenliği organize etti.

“Anadolu’yu geziyorum. Ancak Bayburt’a hiç gelmemiştim” diyerek sözlerine başlayan Çalıştay Küratörü Fırat Neziroğlu, “Buranın ikilimi, düz bir zemine yerleşmesi, göz alabildiğince uzanan coğrafyada pek çok detayı, ayrıntıyı görmek, dağların arasında olmak, hayvanlarla bir arada olmak, bunların hepsi gerçekten çok bambaşka duygular uyandırdı bende. Bir taraftan sanatçıların çok çeşitli mediumlarda oluşu, farklı teknikler, farklı tarzlar, farklı malzemeler kullanması çok etkileyiciydi” diye devam etti. Eserleri sergileme sürecinde yaşadıklarını ise şöyle anlattı:

“Sergi için Bayburt’un malzemelerini kullanmaya karar verdim. Bu mekanın bir parçası olsun istedim işler. Sanat eserleri buraya aykırı durmasın, müzenin malzemeleriyle, etnografik çeşitliliğiyle bir arada olsun istedim. Dolayısıyla her işin burada başka bir malzemeye dokunmuşluğu oldu. Zeytin ağacıyla buluşan işler oldu. Hem de sergileme yöntemi olarak tamamen bambaşka bir açıdan yerleştirdiğimiz bir iş oldu. Tabii ben de bir tekstilci olduğum için tekstile daha yakın hissediyorum kendimi. Dolayısıyla odaların perdelerini kullandığımız başka bir sergileme yöntemi daha yaptık. Kenan Bey’in ve müzenin tüm çalışanlarının desteği büyüktü. Neredeyse bütün işlerin tamamı buradaki etnografik ürünlerle iç içe oldu. Şunu da söylemek isterim özellikle, Senur Hanım’ın sanatla olan bağı ve sanatçı kişiliğinden doğan sanata yakınlığı, bize her anlamda aynı dili konuşan, mutlu bir ortam sundu. Dolayısıyla sanatçı olarak da katıldığım pek çok etkinlikte yaşadığım stresin neredeyse zerresi yoktu. Ve hepimiz, ciddi; ciddi olduğumuz kadar da mutlu geçirdik süreci.”

Bilal Hakan Karakaya bölgeye ait kayrak taşlarına yaptığı eseri ile.

GÖKYÜZÜNÜN MAVİSİ, ÇİNİ MAVİSİNE KARIŞTI

Geleneksel döküm tekniğini kullanarak ortaya çıkardığı güncel tasarımlarla dikkat çeken bir sanatçı olan Bilal Hakan Karakaya, bu bölgeye ait malzemeleri kullanarak bir eser üretti. Bölgedeki kayrak taşının üzerine mavi tonlarda ve geometrik yapıdaki motifler çizdiği eserini müze bahçesinde sergilenmek üzere orada bırakan Karakaya, “Sanırım Selçuklu mimarisinden etkilenen bir yapının içinde olmamızın etkisiyle oluştu bu eser. Çünkü böyle çok renkli işlerle, boyayla uğraşan bir yapım yok. Daha formal, malzemeyi bir araya getiren ya da yontuyla bir şeyler yapan bir üsluba sahibim normalde. Ama burada gökyüzünün mavisi, Selçuklu’daki çini mavisinin mimaride kullanılmasından kaynaklanan bir örtüşme oldu, bir şey zuhur etti. Ben de tam olarak tanımlayamıyorum çünkü, atmosferin içinde, kendiliğinden oluşuverdi. Daha önce hiç düşünmediğim, hiç aklıma gelmeyen bir üslupla bir şey yaptım” dedi ve çalıştay sürecinde kendini evinde gibi hissetmekten büyük mutluluk duyduğunu vurguladı.

İrem Sena Özen , geleneksel tezhip sanatını farkla bir malzeme ile buluşturdu.

TEZHİP SANATINI YENİ MALZEMELERLE BULUŞTURUYOR

Geleneksel Türk sanatlarından tezhibi, farklı bir malzemeyle buluşturan, eserlerini pleksi zemin üzerine yapan İrem Sena Özen, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden yeni mezun oldu. Yeni arayışlarla geleneksel sanatlarda yeni bir dilin peşinde olan Özen, “Günümüzde çerçeveler, belli sınırlar oluşturuyoruz ne yazık ki. Ben sınırları biraz daha yok ettiğimiz, halkla da etkileşimde olan, arkadaki durumu neyse onu bize yansıtabilen bir açı sağlayabilmek için pleksiler üzerine böyle tezhipler ve resimler yapıyorum. Bu çalıştayımızda da büyük tezhipler ve çiçekler çalıştım. Çok gururluyum burada olmaktan. Bu doğadayken kendi içimden çıkan renkler oldu yansıyan. Önceden hiç planlamadığım şeyler çıktı” diye konuştu.

Melike Kara, çalışmalarını çakralardan ilham alarak gerçekleştirdi.

ÇAKRALARIN RENGİ TUVALİNE YANSIDI

Ankara’da yaşayan, eserlerini özgün tekniklerle doğadan, yaşam sembollerinden, hikayelerden ve hayal gücünden ilham alarak tasarlayan genç sanatçı Melike Kara ise özellikle çakralar üzerine yaptığı eseri anlatarak “Burada da çakralarla ilgili bir resim yapmak istedim. Üç farklı çakra rengini kullandım çalışmamda ancak renkleri gelirken belirlememiştim. Buranın etkisiyle hangi renkleri kullanacağım ortaya çıktı aslında. Sarı renk, yaratım çakrası; çok güzel bir yerdeyiz ve birlikte güzel şeyler üretiyoruz. Kırmızı renk,  kök çakramız; köklerimizdeyiz, Anadolu topraklarındayız. Mavi renk ise boğaç çakramız; ifade gücümüz” diye konuştu. Çalışmalarını fırça kullanmadan el ritmiyle gerçekleştiren Kara, “Bu projede yer almaktan çok mutluyum. İyi ki birlikteyiz. Buradaki arkadaşlarımdan o kadar güzel şeyler öğrendim ki böyle bir sanat etkileşimi gibi oldu. Çok teşekkür ederim” diyerek sözlerini noktaladı.

DOĞALLIK, ONU ÇEVRELEYEN YAPAYLIKTAN KURTULABİLECEK Mİ?

Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Genç, çalıştay boyunca çevreden topladığı bitkileri kazanlarda kaynatarak boyalar elde etti. Kök boya çıkarma süreci öyle bir şenliğe dönüştü ki çalıştaya katılan tüm sanatçılar tişörtlerini, bluzlarını boyayarak unutulmaz birer anı eşyasına da sahip oldu. Hatta kök boya yapıldığını gören, duyan Beşpınar köylüleri de “Hocam bunları da boyayabilir miyiz?” sorularıyla geldiler çalıştay alanına. Onlar için de unutulmaz birer anı oldu kısacası bu çalıştay. Şenlik gibi geçen kök boya sürecinin yanı sıra Arnica Art Land Sanat Çalıştayı için çok anlamlı bir eser üreten Prof. Dr. Mustafa Genç, şunları söyledi:

Prof. Dr. Mustafa Genç, çevreden topladığı bitkilerden elde ettiği kök boyalarla eser üretti. Kök boya serüveni tıpkı bir şenlik gibi geçti. Sanatçıların ve köy sakinlerinin tişörtlerini hep birlikte desen çalışması yaparak boyadılar.

“İçinde bulunduğum ortam; sizler, diğer arkadaşlar, doğa, buradaki yer seçiminiz o kadar keyifli ve güzel ki… Eserime gelince, son yıllarda bütün dünyada bir köksüzlük var; bir yere ait olamama, arafta kalma duygusu. Herkes bir yere gitmek istiyor ama bir taraftan da kendi köklerine gidip o geçmişini aramak isteyenler var. Diğer yandan doğal bir dünyadan gelmemize karşın onu yapay hale getirdik. Çok sentetik bir dünya oluştu etrafımızda. Hatta insanlar, duygular bile sentetik. Ben de eserimde hem o köklere dönüşün olmasını istedim. Bunların her birisi o kök görünümüyle beraber kök boya bitkisiyle boyandı. Bütün Anadolu coğrafyasındaki boyama geleneğine adını veren, doğal bitkilerden elde edilen boyacık otuyla. Bir yandan doğallığı arıyoruz ama bütün etrafımızın çevrelenmişliği var. Ne kadar istesek de dışarıya taşmalar yapsak da bu hayattan kurtulmaya çabalasak da asıl sınırlarımız belli. Ahşap kısım da bunu gösteriyor. Bu çalışmadaki tek doğal olmayan boya da buradaki beyaz. Herkes soruyor; peki, çözüm yolu yok mu, ne yapabiliriz diye. Bu soruyu da bütün renklerin içinde aykırı bir renkle, yine yeşille, orada da çıkış yolu var diye gösterdim. Kendi özümüze, kendi köklerimize, kendimize döndüğümüzde, doğaya döndüğümüzde, içimizdeki doğallığı yakalayabiliriz. Tabii, bunlar benim duygularım ama söylenen sözle karşıdakinin algıladığı farklıdır, mesele, izleyenlerin ne hissettiği.”

 

HEPİMİZİN KALBİNDEKİ BEYAZ NOKTA

Özlem Çolakoğlu, çalıştayda dokuma tekniğiyle eser üretti.

Hem sanatçı hem de küratör olarak çok sayıda etkinliğe katılan Özlem Ketenci Çolakoğlu da çalıştayda yaptığı dokumayı anlatırken “Buraya davet edildiğim için çok mutluyum. Gelmeden önce kafamda neler yapabileceğimi tasarlamıştım. Buraya, bu topraklara ait nasıl bir esere olabilir diye… Dokuma hep sanat mı zanaat mı tartışmalarının odağında olsa da ben okullu ve akademisyen biri olarak kesinlikle sanat olduğunu düşünüyorum. Toprağımızda devam etmesi, sürmesi gereken bir sanat” diye başladığı sözlerini, şöyle sürdürdü:

“Buraya Anadolu’nun o güzelliklerini ilmek ilmek nakşetmek adına dokumayla katılmak istedim. Gerek içinde kilim motiflerinden, kilim dokunmalarından gerek de halı dokunmalarından bir kalp oluşturuyorum. Ama benim kalbim normal pembe bir kalp değil, bir siyah kalp. Burada da anlatmak istediğim, insanlar uzaklaştıkça birbirinden kalpleri siyahlaşmaya başladı. Sözcükler, nefrete dönüşmeye başladı. Güzel kelimeleri unutmaya başladık ama hepimizin içinde aslında bir nur var. Kalbin ortasındaki beyazlık da onu simgeliyor. Biz o beyazlığı ne kadar büyütürsek, ne kadar genişletirsek Anadolu topraklarımıza, özümüze dönmeye başlayacağız. Ve nefret sözcükleri sevgi sözcüklerine ve eylemlerine dönüşecek. Bunu anlatmak istedim eserimde.”

 

“AZ, ÇOKTUR” FELSEFESİNİN ETKİSİ

Japon mürekkep sanatı sumi-e tekniği kullanan Pınar Kuseyri eserini yaparken bölgeden de ilham aldığını belirtiyor.

Japon mürekkep sanatı sumi-e tekniğini kullanan, tuval ve kağıt üzerine mürekkep, akrilik ve yağlı boya gibi malzemelerle eserler üreten Pınar Kuseyri, çalıştaya davet edilmekten duyduğu mutluluğu belirtti. “Uzak Doğu resim sanatıyla ilgileniyorum. ‘Az, çoktur’ felsefesiyle hareket ediyorum” diyen Kuseyri, çalışmasını “Makrokadrajdan ziyade mikrokadraj kullanmayı seviyorum. Bir bütünün parçasını resmetmek her zaman için daha çekici geliyor bana. Burada bir üzüm bağının parçasını yaptığım tuvalde, izleyenlerin tüm bağın bütününü görmesini istiyorum, bunu hayal ediyorum. Resmime buradan bir şeyleri de ekledim. Mesela arkadaki dağ, Otlukbeli Dağı. Çalıştığımız mekandaki kilimin renklerini aktarmak istedim. Çünkü burayı fazlasıyla, doya doya yaşadık” diye anlattı.

 

İNSAN, EVRENİN MERKEZİ DEĞİL

Pınar Tuba Biçmen, eserinin bir kısmında kök boyalardan faydalandı.

Eserlerinde sıklıkla kadın kimliğini ve yeniden uyanışı işleyen ressam Pınar Tuba Biçmen de Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın ve her nesnenin derin hikayesinin bulunduğu bir coğrafyada olmaktan mutlu olduğunu kaydederek eserini anlatmaya Ömer Hayyam’dan şu dörtlükle başladı:

“Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!

Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!

Şu durmadan kurulup dağılan evrende,

Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!”

Resmine başlamadan önce tuvaline “Evrenin merkezi sen değilsin” cümlesini yazdığını belirten Biçmen, “İnsanlara bu dünya senin etrafında dönmüyor demek istedim. Kadın temalı resimler yaptığım için hikayemi yine kadın üzerinden anlattım. Ey güzel insan sen varsın, doğada bir döngü var, doğanın parçasısın, saç tellerinde, toprağın denizin, suyun renkleri var. Sen bunun parçasısın. Her şey senin etrafında dönmüyor. Bak senin suda yansıman yok. Oysa güvercinin var. Buradaki güvercin de yöreye özgü ibikli güvercin. Bu yöreden, bu topraklardan bir parça olsun istedim” diye ayrıntılandırdı eserini.

 

BAŞAK FIRÇA OLDU, EHRAM TUVAL

Senur Akın Biçer, buğday başaklarını fırça olarak kullandı.

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı Kurucusu Senur Akın Biçer, bu kez sanatçı yönünü anlatmak için kuruyor cümlelerini. Sanatı, yaşamın kendisi olarak tanımlayan Senur Akın Biçer, “Kenan Yavuz Etnografya Müzesinin bir sloganı var, ‘Buraya gelen burayı yaşar’ diye. Biz de kısa süre kalmamıza rağmen burayı yaşadık” derken bu mekanda resim yapmanın, çalıştaya sanatçı olarak katılmanın onun için ne anlama geldiğini şöyle anlattı:

“Bu mekanda resim yapmak, çalıştaya sanatçı olarak katılmak benim rutinimin dışına çıkmaktı ve tahmininden çok daha iyi geldi. Buradan çok etkilendim, hasat şenliği yaptığımız alandaki buğday başaklarını fırça gibi kullandım, yörenin kendine özgü dokuması ehramı tuval olarak… Üzerindeki başakları da bu müzenin kurucusu Kenan Bey ve eşi Serpil Hanım olarak düşündüm. Onların birbirlerine olan desteğini, bir aradalıklarını vurgulamak istedim.”

Çalıştaya katılan sanatçıların kendi aralarındaki iletişim ve paylaşımın herkes için ilham verici olduğuna dikkat çeken Senur Akın Biçer, “Anladım ki beni bıraksalar herhalde altı ay boyunca resim yapmaya devam ederim” diye anlattı düşüncelerini, hislerini.

 

“BEN Mİ SEÇTİM KONUYU, KONU MU SEÇTİ BENİ?”

Şehnaz Biçer, çalıştay sırasında bir gece gerçekleşen yıldız yağmurundan etkilendiğini ve eserine ilham verdiğini belirtiyor.

Geleneksel Türk el sanatları şemsiyesi altındaki tezhip ve minyatür gibi dalları kendine has yorumuyla günümüze taşıyan ve çok sayıda ödüle layık görülen Doç. Dr. Şehnaz Biçer halen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Geleneksel sanatlara getirdiği yorumla hem dönemler arası hem de kuşaklar arası köprü kuran Doç. Dr. Şehnaz Biçer, çalıştayın genç isimlerinden İrem Sena Özen ile de sık sık bir araya gelerek deneyimlerini paylaştı. Bir sanatçının doğayla iç içe olmasının ayrı bir güzellik olduğuna işaret eden sanatçı, şehir hayatında bu tür olanaklarla sık karşılaşılmadığını da vurguladı:

“Burada iki kuş yaptım ama bu kuşlardan biri benim, diğeri de ruhum gibi. Ruhumu daha çok beyazlar içinde. Zannediyorum buranın havası, buranın bu özgür hali beni etkiledi. Ve dolayısıyla böyle eserimde bu şekilde bir galiba konu seçtim. Ama bilmiyorum ben mi seçtim konuyu, konu mu beni seçti? Çünkü burası beni bu resme yöneltti.”

Geleneksel sanatların zorlayıcı, sınırları olan kısıtlayıcı yönleri üzerinde durulur sıklıkla. Ancak Doç. Dr. Biçer’in ortaya koyduğu eser aslında hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Öyle ki yıldız yağmurunu izledikleri gecenin etkisiyle eserine yıldızlar eklemiş:

“Çimenlere yatarak gökyüzüne bakmak, apaçık bir gökyüzünü görebilmek çok etkiledi beni. Bir sanatçıyı böyle bir ortamda bir araya getirerek başka sanatçılarla da bir araya getirmek çok büyük bir çalışma. Burada çok güzel dostlar edindim. Onların yaptıklarından etkilendim, eserlerinden ilham aldım. Böyle bir ortamı yarattığınız için Senur Hanım’a çok teşekkür ediyorum.”

 

MÜZENİN HER YERİNDEN BİR ESİNTİ

Tuğçe Diri, eserinde yöre ve müzeden çok etkilendiğini belirtiyor.

Tuval ve kağıt üzeri yağlı boya ve akrilik boya, dantel, ip ve kolaj gibi birbirinden farklı pratiklerle ancak temelde birbirine eklemlenen serilerden oluşan eserler türeten Tuğçe Diri, yaşadığımız coğrafyanın kültürel değerlerini inceleyen, el emeğine, emek ve üretkenlik gibi unsurlara önem veren, sanat ve zanaat bağlamında kültürel benzerlikleri sorgulayan yapısıyla öne çıkan bir sanatçı. Tuğçe Diri, çalıştay ve eserleri hakkında düşüncelerini, duygularını şöyle paylaştı:

“Kenan Yavuz Etnografya Müzesinde o kadar çok etkilenilecek eser, nesne, mekan, yer ve köşe var ki açıkçası neyi seçeceğimi şaşırdım. Çünkü hepsinin üzerinde birer yaşanmışlık var ve hepsi iz almış. Burada da beni yan tarafta, tarlanın olduğu alandaki samanların hareketi çok etkiledi. İç mekanda da hem kullanılan renkler hem seçilen, tercih edilen kilimler ve motiflerinden etkilendim. Dolayısıyla eserlerimde hepsini böyle bir arada tutan desenleri, renkleri tercih ettim.”

3. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın son günü geniş bir katılımla düzenlenen sergi, aynı zamanda güzel bir vedaya dönüştü.