Temmuz27 , 2024

Denizhan Özer: “Atatürk’ün meşhur sözünü sanata uyguluyorum”

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın küratörü Denizhan Özer, sanatın ve sanatçının toplumun her kesimiyle buluşmasının önemine dikkat çekiyor: “Bir anlamda Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiğini düşünüyorum. Evet, savaş yapıldı, bitti ama eğitim ve toplumu geliştirme görevi bizlere de düşüyor. Atatürk’ün meşhur sözünü (Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır) sanata uyguluyorum.”

Başarılı sergilere ve sanat projelerine imza atmış bir küratör Denizhan Özer. Aynı zamanda bir sanatçı. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı fikrinin nasıl ortaya çıktığını, ete kemiğe bürünme sürecini ve gelecek planlarını anlatırken tüm sorularımıza içtenlikle ve heyecanla cevap verdi. Şimdi söz Denizhan Özer’de…

Çalıştayda genç sanatçılar, Denizhan Özer, Ahmet Özel gibi tecrübeli isimlerle bir araya gelme fırsatı yakaladılar.

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı fikri nasıl gelişti?
Senur Hanım ile ortak bir arkadaşımız aracılığı ile tanışmıştık. Arnica’nın Avcılar’daki fabrikasının girişindeki silolara sanatsal bir özellik getirmek için neler yapılabileceğini konuştuk. Ben üç proje önermiştim, bunlardan “Zirveye Çıkanlar” ismindeki proje beğenildi. Silolara tırmanan gerçek insan boyutundaki heykelleri yerleştirdik. O sırada yaptığımız toplantılarda ben çalıştay fikrimden bahsetmiştim. Daha önce de Sapanca’da Portakal Çiçeği Sanat Kolonisi etkinliklerini yapmıştım, Çanakkale Bienali’ni başlatmıştım. Çünkü gençlere yönelik sanatı Anadolu’ya yayma ideolojim var. Atatürk’ün meşhur sözü “Hattı müdafaa yoktu, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” sözünü ben sanata uyguluyorum. Bir anlamda Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiğini düşünüyorum. Evet, savaş yapıldı, bitti ama eğitim ve toplumu geliştirme görevi bizlere de düşüyor. O yüzden sanatı İstanbul dışında Anadolu’nun çeşitli yerlerine yayma fikrim vardı. Bununla ilgili çeşitli çalışmalar da yaptım. Artvin dağlarında “land art” çalışmaları yaptım. Çeşitli kentlerde organize sergiler düzenledim, konferanslar verdim. Daha uzun vadeli bir çalışma yapma düşüncesindeydim. Bu fikrimi Senur Hanım’a ve Serhan Bey’e söyledim, çok beğendiler. Ama akıllarına bir soru takıldı: “Gerçekten yapabilecek miyiz?” Daha önce yaptıklarımı gösterdim. İkinci bir soru akıllarına geldi: “Yetiştirebilecek miyiz?” Yılların tecrübesi ve ilişkiler ağı ile çok rahat yetiştirebileceğimi söyledim. Senur Hanım’ın projeye sahip çıkmasıyla proje başladı.

Hedefiniz neydi bu proje ile?
Projede bir sinerji yaratmayı hedefledik. Senur Hanım o bölgeye sanatı götürmek için çok ciddi bir kaynak ayırdı. Onun isteği, sanatın, rahmetli babasının yaptığı çiftliğe gelmesiydi. Çünkü Senur Hanım’ın babası çok iyi bir tasarımcıydı. Anadolu’dan gelen, tasarımı bilen birisiydi. Küratör kelimesinin bir kökeni de “curate”dir, küvöz kelimesi ile aynı kökenden gelir. Sistemi koruyan kişidir yani küratör. O nedenle bu projeyi tasarlarken hem Senur Hanım’ı hem sanatçıları koruyan, toplumun çıkarlarını ön plana çıkartan bir yapı kurmaya çalıştım. Bu yapıyı bir denge üzerine oluşturdum.

Denizhan Özer; “Buradaki ortak üretimle birlikte, bu ortak üretimin yarattığı etkiyi o coğrafyaya taşımayı, ardından tüm Türkiye’de göstermeyi, daha sonra da Türkiye’de yapılan bu çalışmaları uluslararası alanda göstermeyi planladım. “

TÜRKİYE’NİN HER YERİNDEN GELDİLER

Nasıl bir denge oluşturdunuz?
Kadın-erkek dengesinin yanı sıra usta sanatçılar, orta kuşak sanatçılar ve gençlerin hep bir arada olduğu bir yapı oluşturdum. Aynı zamanda buradaki ortak üretimle birlikte bu ortak üretimin yarattığı etkiyi o coğrafyaya taşımayı, ardından tüm Türkiye’de göstermeyi, daha sonra da Türkiye’de yapılan bu çalışmaları uluslararası alanda göstermeyi planladım. Sanatçıları da bu çerçeveye göre seçtik. Sanatçılar sadece İstanbul’dan gelmedi. Muğla’dan, Şanlıurfa’dan, Adana’dan Mersin’den, Çanakkale’den sanatçılarımızı davet ettik.

Mersin Borcak Yaylası’nda çalıştay için nasıl hazırlıklar yapıldı?
Sanatçılarımıza daha önce hangi tür boyalardan ne kadar istediklerini, nelere ihtiyaç duyduklarını sormuştuk. 23 Ağustos’ta onları karşıladık, çiftliğe getirdik. Geldiklerinde de isimlerinin yazılı olduğu kutuları buldular.
Sanatçılar o kutuları açtıklarında önlüklerden kağıt havlu ve ıslak mendillere, kavanozlarından yağlı boya çalışanların kullanacağı silme bezine kadar her şeyin dört dörtlük hazır olduğunu gördüler. Sanatçıların kullandığı şövalelerin yanı sıra boya için sehpalar da hazırladık. O sehpalar yapılırken bizim aklımıza gelmeyen bir noktaya Arnica Fabrika Müdürü Efkan Bey dikkat çekti, “Bu sehpaların altına bir raf yapalım. Sanatçılar çantalarını, kitaplarını koymak ister” dedi. Her şey böyle özenli hazırlandı. Sanatçılar da geldiklerinde inanılmaz sıcak bir ortamla karşılaştılar. O karşılaşmadan gittikleri ana kadar o sıcak ortam sürdü. Tüm çalıştayı kaydettik, video, fotoğraf çekimleri yapıldı. Sıcak, samimi bir ortam oldu.

Çalıştayda bir gününüz nasıl geçiyordu?
Sanatçılar, özel bir otobüsle her sabah otelden alındı, saat 10.00’da çalışma alanında bulunuyorlardı. Çalışma sırasında çay kahve makineleri, her şey hazırdı. Özel bir yemek şirketi tarafından kalori hesaplaması yapılarak hazırlanan öğle yemeğini hep beraber yiyorduk; çalışanlar, teknik ekip, sanatçılar… Bahçede, ormanın içinde bir sofraya oturuyorduk. Düşünün, etrafınız ağaçlarla kaplı bir yerde yemek yiyorsunuz. 30 dönümlük arazi içinde. Öğle yemeğinden sonra tekrar çalışma başlıyordu, akşam yemeğine kadar. Öyle ki sanatçılar daha uzun süre resim yapabilmek için akşam yemeğini daha geç saate almamızı istediler.
Yemeklerden sonra sohbetlerde hep sanat, felsefe, sosyoloji bağlamında konuşmalar yapıldı. Bazen birtakım anılar, bireysel hikayeler ya da sanat teorisi üzerine konuştuk. Bazı günler çevre gezileri yaptık. Kültürel dokuyu göstermek istedik sanatçılara.

Sanat dolu bir ortam, sohbetler… Çalıştayın özellikle genç sanatçılara yönelik çok büyük etkisi olmuş gibi görünüyor…
Genç sanatçılar, takip ettikleri ustalarla bir araya geldi. İlk kez bir çalıştaya katılan genç bir sanatçımız usta sanatçımız Ahmet ile sohbet etme fırsatı buldu. Çalıştayda kurulan ilişkiler hala da devam ediyor.

Resim sanatı genellikle atölyede icra ediliyor. Az önce anlattığınız ortamda çalışmak nasıldı? Sanatçılara yönelik gözlemlerinizi anlatabilir misiniz?
Her sanatçının farklı bir çalışma modeli var. Bazılarının dışarıda çalışması mümkün olmaz örneğin. O nedenle kapalı ve açık alanlar yarattık. 30 dönümlük alanda kim nereyi istiyorsa orada çalıştı. Tam ormanın içinde çalışanlar oldu. Burada usta sanatçılar okul yıllarına döndü sanki. O birlikteliği yaşadı çalıştay alanında. Bu da çok güzeldi. Hepsi çok memnundu. Burada herkesin, Senur Hanım ve ailesinin tüm gönülleriyle orada olmasının etkisi oldu. Fabrika çalışanları bu işin içine dahil edildi, heyecan yaratılmış oldu. Yaratılan bu heyecan burada kalmayacak, devamı gelecek.

Sanatçılar görünür olmak ister

Üretilen 80’i aşkın eser ilk olarak Arnica’nın Tarsus’taki fabrikasında sergilendi. Neden orayı tercih ettiniz? Nasıl bir sergileme yöntemi izlediniz?
Türkiye’de yapılan çalıştaylar genel olarak eksik kalıyor. Çünkü çalıştaylarda yapılan eserler sergilenmiyor, depolara kaldırılıyor. Oysa sanatçılar için aslolan görünür olmak. Bu nedenle biz Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nda üretilen eserleri ilk olarak işçiler görsün diye fabrikada sergiledik. Sanatçılar çok merak ediyorlardı “Bu eserler nasıl sergilenecek?” diye. Ben de “Havada!” demiştim. Şaka yaptığımı zannettiler. Geldiklerinde hakikaten eserlerinin havada sergilendiğini gördüler… Sergi matematiği diye bir kavram vardır. Eserlerin birbirine karşıtlığı, resimlerin birbirini yememesi, renk armonilerine dikkat gibi… Bunun yanı sıra izleyiciyi sergi alanına doğru çeken bir düzenleme yapılır. Ben, o sergi matematiğini yaparken ona dikkat ettim. Sağ olsun Fabrika Müdürü Efkan Bey kolonlar arasına çelik halatlar gerdi. O çelik halatlara eserleri astık. Fabrikadaki tahta paletlerden bir duvar yapıldı. Küçük ebattaki resimler de o duvarda sergilendi. O büyük alana girenleri havada asılmış büyük boy eserler ve tam karşılarında da paletlerden yapılmış bir duvarda sergilenen küçük eserler karşıladı. Etkili ve güzel bir sergi oldu.

Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’na katılan sanatçıların kültürel dokuyu görüp beslenmeleri adına çevre gezileri yapıldı.

Serginin sonraki durakları belli mi?
Bu eserlerin, üretildikleri topraklarda Mersin ve Adana’da sanatseverlerle buluşması için çeşitli galerilerle görüşmeler yapıyoruz. Nerelerde sergileneceğine karar vereceğiz. Daha sonra da İstanbul Avcılar’da hem Arnica’nın fabrikasında hem de o bölgede belediyeye ait bir mekanda sergilenmesini hedefliyoruz. Özellikle ekonomik olarak daha zorlanan bir kesimin yaşadığı o bölgede gençleri ve çocukları sanatla, bu eserleri üreten sanatçılarla buluşturacağız. Onun dışında Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneğinin Maçka Demokrasi Parkı’nda bulunan galerisinde sergilere devam edeceğiz. Böylece sanat profesyonellerinin de o yapıtları görmesini sağlayacağız.
İlerleyen yıllarda bu sergileri, diğer büyük kentlere de yayacağız. Sonraki adımımız da “neighbors in dialog” yani “komşularla diyalog” olacak. Bu çerçevede Bulgaristan, Yunanistan Azerbaycan’dan başlayarak Senur Hanım’ın Arnica koleksiyonunu dünyaya açmak, dünyada da göstermek istiyoruz. Bir anlamda da Türk sanatını dünyaya tanıtma, yabancı sanatçıların da olduğu koleksiyonu bütün dünyaya gösterme çabası içine gireceğiz.

Çalıştaylara sadece ressamlar mı davet edilecek? Diğer sanat dallarını da ekleyecek misiniz?
Bu yıl özellikle resim yapanları çağırdık. Önümüzdeki yıldan itibaren heykel yapan arkadaşlarımızı da davet edeceğiz. Hatta land art yapmak isteyenler var. Çünkü arazi uygun. Performans sanatçılarını getirmek istiyoruz. Gelsinler o alanda performanslar yapsın istiyoruz. Önümüzdeki sene hedeflermizden biri de bu. Bir de yurt dışı katılımları da sağlayacağız. İlk çalıştayı 32 sanatçı ile bir hafta yaptık. Ama bundan sonraki çalıştayları, yıl içine yayılan aralıklarla toplam üç ya da dört hafta üzerinden düşünüyoruz. Her yıl ortalama 100 sanatçıyı davet edeceğiz.
Şimdiden, ABD, İngiltere, Almana, Sırbistan ve Güney Kore’den sanatçıların talebi gelmeye başladı. Biz bu sanatçıları belirli bir denge çerçevesinde misafir edeceğiz.

Üretilen 80’i aşkın eser, ilk olarak Arnica’nın Tarsus’taki fabrikasında sergilendi. Fabrikada kolonlar arasında gerilen çelik halatlara asılan resimler, ziyaretçilere havadaymış hissi verdi.

Eklemek istedikleriniz neler?
Hedeflerimiz arasında sanat kütüphanesi kurmanın, sanat merkezi açmanın da olduğunu belirtmek istiyorum. Uzun vadede de Arnica koleksiyonunu bir müzede toplamayı istiyoruz. Bütün bunları yaptığımızda yerel yönetim ve devletin de o bölgeye sanatın daha iyi şekilde getirilmesi için çaba sarf edeceğini düşünüyorum. Senur Hanım’ın attığı bu adımlarla rol model olduğunu düşünüyorum. Başka iş insanları da bu işlere soyunarak kendi coğrafyalarına katkıda bulunacak. Yaptığımız tüm bu çalışma, ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesine getirme çabasının bir parçası. Sanat üzerinden bu söylemi gerçekleştirdik. Sanatçı arkadaşlara, emeği geçenlere ve Senur Hanım ile ailesine teşekkür ederiz.