Aralık9 , 2024

Françoise Sagan’ın ‘’Hoş Geldin Hüzün’’ü grafik romana uyarlandı!

İlgili Yazılar

Bir mimarlık ve sanat arşivi: Şehrin panoları

Kolektif bütünlüğün birer estetik simgesi olan seramik-mozaik panolar; Türkiye’de...

Çağdaş sanatta nefes alanı: K2 Güncel Sanat Merkezi

K2 Güncel Sanat Merkezi, Avrupa Birliğinden Mardin’e, Çanakkale’den Hatay’a...

“Çağdaş sanatı anlamak, eleştirel düşünme becerilerini geliştirir”

Sanat danışmanı, sanat yazarı, sergi küratörü ve sanat eğitmeni...

“Çağdaş sanatçı, toplumun teorisyenidir”

İran asıllı çağdaş minyatür sanatçısı Arya Kamalı, İzmir’de kendi...

Sinema dünyasının ortasında Kalkütalı bir komple sanatçı

Sinemayla dopdolu yirmili yaşlarım geri gelmese de eski...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Fransız yazar Françoise Sagan’ın, yayımlandıktan kısa süre sonra dünya çapında başarı elde eden ilk romanı Hoş Geldin Hüzün, 17 yaşındaki Cécile’in zevk düşkünü hayatını, yetişkinlerle ilişkisini ve kuşak çatışmasını 1950’lerin ruhuna sadık kalarak incelikle yansıtıyor. 

İlk kez okurla buluşmasından onlarca yıl sonra Frédéric Rébéna’nın grafik roman uyarlamasıyla yeniden gün yüzüne çıkan bu sürükleyici eser, kendi dönemi için uçarı ve hatta cüretkar sayılabilecek bir hikayeyi Fransız Rivierası’nın o meyvemsi ve deniz kokulu atmosferi eşliğinde sil baştan yaşatıyor.    

Hollywood’un efsane yönetmenlerinden Otto Preminger tarafından aynı adla sinemaya da uyarlanan ve Jean Seberg’in tutkulu oyunculuğuyla hafızalara kazınan eser, ‘’mutluluğu’’ arayan yeni yetme bir kızın istemsiz kötülüğünün ardında yatan gerçeklere ve körelen vicdanına odaklanıyor.

Adını Paul Éluard’ın şiirinden alan “Hoş Geldin Hüzün”, özellikle Fransız toplumunun burjuva kesiminin geçmişten günümüze neredeyse hiç değişmeyen ahlak algısını sorguluyor. 2020’li yıllar için bile hayli sıra dışı sayılabilecek bir ailenin, içinden çıkılması güç ilişki sarmalını tüm hatlarıyla, ustalıkla resmediyor.    

Sagan’ın bu en bilinen eserine saygı duruşundan ziyade yeni bir soluk getiren Frédéric Rébéna, detaylı çizimleri ve seçtiği renk paletiyle okurlarını 1950’lere götürüyor.

“Kendimi sevmeme engel oluyor; ben ki aslında gamsız olmak için yaratılmışım, onun yüzünden kendimi vicdan azabı içinde buluyorum…”