Temmuz27 , 2024

Françoise Sagan’ın ‘’Hoş Geldin Hüzün’’ü grafik romana uyarlandı!

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Fransız yazar Françoise Sagan’ın, yayımlandıktan kısa süre sonra dünya çapında başarı elde eden ilk romanı Hoş Geldin Hüzün, 17 yaşındaki Cécile’in zevk düşkünü hayatını, yetişkinlerle ilişkisini ve kuşak çatışmasını 1950’lerin ruhuna sadık kalarak incelikle yansıtıyor. 

İlk kez okurla buluşmasından onlarca yıl sonra Frédéric Rébéna’nın grafik roman uyarlamasıyla yeniden gün yüzüne çıkan bu sürükleyici eser, kendi dönemi için uçarı ve hatta cüretkar sayılabilecek bir hikayeyi Fransız Rivierası’nın o meyvemsi ve deniz kokulu atmosferi eşliğinde sil baştan yaşatıyor.    

Hollywood’un efsane yönetmenlerinden Otto Preminger tarafından aynı adla sinemaya da uyarlanan ve Jean Seberg’in tutkulu oyunculuğuyla hafızalara kazınan eser, ‘’mutluluğu’’ arayan yeni yetme bir kızın istemsiz kötülüğünün ardında yatan gerçeklere ve körelen vicdanına odaklanıyor.

Adını Paul Éluard’ın şiirinden alan “Hoş Geldin Hüzün”, özellikle Fransız toplumunun burjuva kesiminin geçmişten günümüze neredeyse hiç değişmeyen ahlak algısını sorguluyor. 2020’li yıllar için bile hayli sıra dışı sayılabilecek bir ailenin, içinden çıkılması güç ilişki sarmalını tüm hatlarıyla, ustalıkla resmediyor.    

Sagan’ın bu en bilinen eserine saygı duruşundan ziyade yeni bir soluk getiren Frédéric Rébéna, detaylı çizimleri ve seçtiği renk paletiyle okurlarını 1950’lere götürüyor.

“Kendimi sevmeme engel oluyor; ben ki aslında gamsız olmak için yaratılmışım, onun yüzünden kendimi vicdan azabı içinde buluyorum…”