Temmuz27 , 2024

Sanatçının dünyasının içinde

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

“Jean-Michel Basquiat’nın kız kardeşleri Jeanine ve Lisane’in düzenlediği, kardeşlerinin yaşamına ve mirasına adanan sergi, tasarımıyla da sanatçının dünyasına bir yolculuk gibi.”

New York’taki “Jean-Michel Basquiat: King Pleasure” sergisi, 15 bin metrekarelik bir alanda, sanatçının 177’si daha önce hiç sergilenmemiş 200’den fazla sanat eserini ve parçayı içeriyor. Sergi başlığı, 1952 tarihli ‘Moody’s Mood for Love’ şarkısıyla sanatçının babası Gerard Basquiat’nın gözdesi olan ‘50’lerin caz şarkıcısı King Pleasure’ın adından geliyor.
Basquiat’nın gelişiminin belki de bugüne kadarki en ayrıntılı kişisel portresini ortaya koyan sergi, sadece gezilip görülecek eserlerden ziyade izleyiciyi, sanatçının dünyasına sokup sarmalayan bir deneyim sunuyor. Sergiyle ilgili istisnai olan, yalnızca eserler değil; aynı zamanda Adjaye Associates’in sergi tasarımı.

KARMAŞIK BİR SOKAK MANZARASI
Chelsea’deki Starrett-Lehigh binasının galeri alanı, beyaz duvarlar yerine sanatçının şehirle olan derin bağlantısını vurgulamak için dokulu ahşap panellerle tamamlanan karmaşık bir sokak manzarasına dönüştürülmüş. Sanatçının çocukluk evi, Great Jones Street Stüdyosu, dolaştığı sokaklar ve efsanevi Palladium gece kulübünün Michael Todd VIP Odası etkileyici bir biçimde adeta film seti gibi yeniden yaratılmış. Yıldız mimar Sir David Adjaye, Basquiat’yı daha önce keşfedilmemiş bir şekilde tasvir etme niyetini, “Mimariyi hikaye anlatımı için bir araç olarak kullanmak” diye açıklıyor ve devam ediyor: “Serseri bir şehirli sokak sanatçısının, sanat dünyasında beklenmedik şekilde yükselişi anlayışının ötesinde bir hikaye.”
Basquiat’nın ablası Heriveaux da çıkış noktalarını “Bilimsel bir gösteri olmasını, müze ya da galeri sergisi olmasını istemedik. Gerçek bir deneyim olmasını istedik. Asıl amacımız, içeri girip onun yaşamına dalınca Jean-Michel’i bir erkek olarak, bir erkek kardeş, bir oğul, bir yeğen, bir torun olarak gösterdiğini hissettiğiniz deneyimdi” diye anlatıyor.

Serginin, sanatçının ablaları tarafından düşünülmesi ve mimar Adjaye’nin de onların aktarmak istediği duyguları mükemmel bir şekilde hayata geçirmesi Basquiat’nın eserleri kadar çarpıcı…

VAHŞET VE KARGAŞA İLE GÜZELLİĞİN UYUMU
Sanatçının ahşap üzerine akrilik ve yağlı boya tabloları, köşeleri yuvarlatılmış koyu renk ahşap galeri duvarlarına asılmış. Duvarların koyu tonu, sanatçının döneme özgü renk paleti ve New York şehrini tüm güzelliği, vahşeti ve kargaşasıyla betimleyen temaları ile beklenmedik bir uyum içinde.
Adjaye, serginin “Brooklyn’de göçmen siyahi bir ailede dünyaya gelen ve kendi bağlamından güçlü bir şekilde etkilenen genç bir siyahi adamın samimi, kişilerarası bir anlatısını” sunduğunu, Basquiat’nın Haiti ve Porto Riko kökenlerini orta sınıf evinin yeniden yaratılması yoluyla aktarmanın önemli olduğunu belirtiyor. Mimar, oyuncaklar ve erken tarihli eskizler gibi aile yadigarı eşyalarına ek olarak, sanatçının bisikleti gibi samimi nesneleri ve mimarın Afrika’dan getirdiği heykel ve nesneleri dahil etmiş.

’80’LERİN GECE KULÜBÜ ESTETİĞİ
Adjaye Associates, İtalyan mobilya üreticisi Arper’i, Basquiat’ya sipariş edilen tabloların Grace Jones, Bianca Jagger veya Warhol gibi figürlere fon oluşturduğu Palladium’un ünlü özel Michael Todd VIP Odası’nın yeniden oluşturması için projeye davet etmiş. 30 kanallı bir ekran, kulübün en parlak günlerinden görüntüleri yayınlarken, döneme özgü bir film müziği Arper’s Mixu, Steeve, Pix, Wim ve Ply koleksiyonlarından parçalarla döşenmiş geniş odayı dolduruyor. Odanın gece temasına uyması için üretici burada her zamanki parlak turuncu, kırmızı veya yeşil tonlarını, ‘80’lerin gece kulübü estetiğine gönderme yapan daha koyu küllü siyah ve bordo tonlarıyla değiştirmiş. İki büyük Steeve salon kanepesi ve eğlenceli Pix sedirleri, iddialı turu biraz uzanarak bitirmek isteyenleri davet ediyor.
“King Pleasure” ile Basquiat kardeşler, izleyicilerin hikayeli mirasın arkasındaki adamı görmesini umuyor. Sergiyi aile tarihlerine bir övgü olarak tanımlıyorlar ve Michael Todd Room’un replikasının birlikte paylaştıkları anılara bir zaman kapsülü etkisi yaptığını belirtiyorlar. Lisane, New York gece hayatı kulüplerini – ister The Palladium ister Bentley’s ve Visage olsun – “her hafta birkaç saat dünyadan kaçmalarına ve karanlık bir odada yüksek sesli müzik ile dans edip çılgınca eğlenmelerine izin veren yerler” şeklinde tanımlıyor. “Bu alanın hem ikonik olması hem de hayattan zevk almanın önemiyle ilgili temsil ettiği şey nedeniyle hatırlanması önemli” diyor ve ekliyor: “Dünya çok ciddi olabiliyor.”

SERGİDE PRATİK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
New York’tan sonra başka şehirlerde de devam edecek olan serginin ardındaki bir diğer unsur da pratik sürdürülebilirlik. Adjaye, “Ahşap duvarların yeniden kullanımı yalnızca yeni malzemelere olan ihtiyacı azaltmakla ve çöplüklere olan katkıyı azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda sürdürülebilir ormanlık kerestede karbonu hapsediyor” diye açıklıyor. Günlük bir estetiğin ötesinde, panelli yapı, gösterinin başka bir yerde hızlı bir şekilde yeniden kurulmasına izin veriyor. Adjave bu kolaylığı “Dairesel tasarım, her türlü yeniden imalat ihtiyacını ortadan kaldırıyor ve sadece söküm, nakliye ve yeniden kurulum gerektiriyor” sözleriyle dile getiriyor.
Serginin sanatçının ablaları tarafından düşünülmesi ve mimar Adjaye’nin de onların aktarmak istediği duyguları mükemmel bir şekilde hayata geçirmesi Basquiat’nın eserleri kadar çarpıcıydı bence. Lisane Basquiat, “Bu gerçekten aşkla emek verdiğimiz bir işti ve Jean-Michel ile kendi yolculuğumuz ve üç kişi olarak hayatımız boyunca yaptığımız bir yürüyüştü. Bir başkasına devredebileceğimiz bir şey değildi. Burada olan her şeye bizzat biz karar verdik” diyerek ne kadar kıymetli bir sergi ortaya çıkardıklarını anlatıyor zaten.

BAKMAK, GÖRMEK, DERİNLERE DALMAK…
İtiraf ediyorum, Basquiat’yı; kısa hayatına çok çarpıcı eserler sığdırmış, Andy Warhol’un çevresinde takılan, kayıp bir genç sanatçı olarak algılıyordum. Mekan tasarımı, kişisel eşyaları, çocukluk videoları, ablalarının röportajlarıyla bu sergi, onun kimliğinin bilmediğim parçalarını ortaya koyarak bir sanatçıyı ve sanatını anlamanın aslında çok katmanlı bir süreç olduğunu gösterdi. Bakmak, görmek, anlamak, derinlere dalmak her zaman besleyici…