Temmuz27 , 2024

Bugün günlerden Füreya…

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Osmanlı’nın işgal yıllarında doğan, Cumhuriyet’in lik dönemlerinde yetişen ve verem hastalığına yakalandığı için kaldığı senatoryumda oyalanması için getirilen plastik hamurlarla onu en çok mutlu eden uğraşı bulan, iyileştikten sonra Paris’e giderek atölyesinde çalışmalara başlayan Füreya Koral, ülkemizin ilk çağdaş seramik sanatçısı. Hayatı boyunca Güney Amerika’nın Aztek ve Maya kültürlerinden Antik Mısır’a, Mevlevilik, İran ve Anadolu geleneklerine uzanan birçok tarzı inceleyen ve eserleriyle bütünleştiren Füreya Koral, Türkiye’nin lik seramik atölyesini de kurarak birçok sanatçının yetişmesi için ortam da hazırladı.

1910 yılında Büyükada’daki Şakir Paşa Konağı’nda doğan, yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı, gravür sanatçısı Aliye Berger ve ressam Fahrelnissa Zeyd gibi usta sanatçıların da bulunduğu bir ailede büyüyen Füreya Koral, 26 Ağustos 1997’de aramızdan ayrıldı. Onun sanata bakış açısını dile getiren bu muhteşem sözlerini yeniden hatırlayalım:

“…istiyorum ki yaptığım çini tabakta en fakir ev yemek yesin. Benim çinilerim herkesin olsun. Yaptığım masa her evde bulunsun.Yaptığımız masalar yahut da.Bir ocak yapmalıyım çiniden. Güzel bir merdiven başı.Kahve fincanlarım olsun bütün kahvelerde. Zengin fakir, iyi kötü bütün evlerde. Genç ihtiyar bütün ellerde. Sanatı müzelerde hapsetmek yok. O sanat ölü sanattır. Çağımıza yakışmaz. Eski Yunanlılar, sanatı hayatlarına karıştırmışlar. O üniformalı müzelerde gördüğümüz Yunan çanağı şarap içmek içindi. Güzelim testi su koymak, güzelim tas su içmek içindi. Heykeller meydanları doldurmuştu.
(…) yaşayacaksın, nefes almak gibi, su içmek gibi, gülmek, konuşmak gibi, görmek gibi bir şey olacak. Böylesine hayatına karışacak sanat. Sanatçının hayatına karıştığı gibi, halkın hayatına da karışacak…”