Aralık1 , 2023

Bugün günlerden Füreya…

İlgili Yazılar

Atina Ulusal Bahçesi’nde “Görünmezi Görmek”

Atina Ulusal Bahçesi, artırılmış gerçeklik teknolojisinin olanaklarından faydalanarak gerçekleştirilen...

Kendi çizgisini sürekli sınayan bir ressam

Bu yıl 45. sanat yılını kutlayan ressam Ahmet Yeşil,...

Birbirine sarılmak ve şarkı söylemek acıdan kurtulmaya yeter mi?

Soru, Hollandalı oyun yazarı Lot Vekemans’ın kaleme aldığı “Zehir”...

Yayıncılık alanında İzmir için yeni bir sayfa

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Cumhuriyet’in 100. yılında yayın dünyasına İzmirli...

İnsan gibi hisseden robot çocuktan günümüze…

Sinema, diğer sanat dallarından farklı olarak gelişen teknolojilere çok...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Osmanlı’nın işgal yıllarında doğan, Cumhuriyet’in lik dönemlerinde yetişen ve verem hastalığına yakalandığı için kaldığı senatoryumda oyalanması için getirilen plastik hamurlarla onu en çok mutlu eden uğraşı bulan, iyileştikten sonra Paris’e giderek atölyesinde çalışmalara başlayan Füreya Koral, ülkemizin ilk çağdaş seramik sanatçısı. Hayatı boyunca Güney Amerika’nın Aztek ve Maya kültürlerinden Antik Mısır’a, Mevlevilik, İran ve Anadolu geleneklerine uzanan birçok tarzı inceleyen ve eserleriyle bütünleştiren Füreya Koral, Türkiye’nin lik seramik atölyesini de kurarak birçok sanatçının yetişmesi için ortam da hazırladı.

1910 yılında Büyükada’daki Şakir Paşa Konağı’nda doğan, yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı, gravür sanatçısı Aliye Berger ve ressam Fahrelnissa Zeyd gibi usta sanatçıların da bulunduğu bir ailede büyüyen Füreya Koral, 26 Ağustos 1997’de aramızdan ayrıldı. Onun sanata bakış açısını dile getiren bu muhteşem sözlerini yeniden hatırlayalım:

“…istiyorum ki yaptığım çini tabakta en fakir ev yemek yesin. Benim çinilerim herkesin olsun. Yaptığım masa her evde bulunsun.Yaptığımız masalar yahut da.Bir ocak yapmalıyım çiniden. Güzel bir merdiven başı.Kahve fincanlarım olsun bütün kahvelerde. Zengin fakir, iyi kötü bütün evlerde. Genç ihtiyar bütün ellerde. Sanatı müzelerde hapsetmek yok. O sanat ölü sanattır. Çağımıza yakışmaz. Eski Yunanlılar, sanatı hayatlarına karıştırmışlar. O üniformalı müzelerde gördüğümüz Yunan çanağı şarap içmek içindi. Güzelim testi su koymak, güzelim tas su içmek içindi. Heykeller meydanları doldurmuştu.
(…) yaşayacaksın, nefes almak gibi, su içmek gibi, gülmek, konuşmak gibi, görmek gibi bir şey olacak. Böylesine hayatına karışacak sanat. Sanatçının hayatına karıştığı gibi, halkın hayatına da karışacak…”