Temmuz25 , 2024

“Çağdaş minyatür kavramı kabul edilmeli”

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Doç. Filiz Adıgüzel, İzmir Urla’da geçen Şubat’ta sona eren Meleklerin Dokunuşu sergisiyle minyatürü sanat gündemine taşıdı. Güncel sanat için bir ifade aracı olarak nitelendirdiği minyatür, Adıgüzel’e göre çağdaş ön adıyla kabul edilmeli. Adıgüzel, geçmişteki ön yargılara karşı yeni kuşaktan umudunu dile getiriyor. Tarihte kitap resmi olarak kullanılan bu sanat, yeni kitaplarda karşımıza çıkacak gibi görünüyor.

SÖYLEŞİ: DUYGU ÖZSÜPHANDAĞ YAYMAN
FOTOĞRAFLAR: GÖZDE YENİPAZARLI

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Filiz Adıgüzel, minyatür sanatının tarihsel birikimden, yüksek bir estetik anlayıştan çıkıp geldiğini anlatırken kendi geçmişini bilmeden güncel sanatın yapılamayacağına da dikkat çekiyor.

Resim deyince zihnimizde ne belirir? Genel geçer algıya göre resim; perspektifle tuvale çizilmiş, galerilerde sergilenen, bir piyasası olan, kataloglarla çoğaltılan orijinal eserlerin adıdır. Peki ya perspektifi olmayan kompozisyonlar? Zamandan ve mekandan bağımsız, çevresine çizilen tahrirle zeminden koparılmış, her biri tek başına konuşan figürleriyle eski yazma kitapların içinden seslenen minyatürler? Modern zamanlarda Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanında çıkmıştı karşımıza. Namıdiğer, kitap resmi… Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Filiz Adıgüzel ile bu konudaki tüm ön yargılara, yanlış bilinenlere ve güncel gelişmelere dair zihin açıcı bir söyleşi yaptık.
Minyatür eğitimi alanların bile kendine minyatür sanatçısı demekten imtina ettiğini, kimi çağdaş sanatçılar tarafından, “Siz röprodüksiyon yapıyorsunuz” diye nitelendirildiklerini oysa bu sanatın tarihsel birikimden, yüksek bir estetik anlayıştan çıkıp geldiğini anlatan Adıgüzel, çağdaş minyatür kavramına duyulan ihtiyaçtan söz ediyor. İddianın aksine röprodüksiyondan kaçtığını, minyatür tekniğiyle özgün figürler ürettiğini anlatan Adıgüzel, bu resimlerini 17 Aralık 2022 – 19 Şubat 2023 tarihlerinde, “Meleklerin Dokunuşu” adıyla İzmir Urla’daki BE BE Contemporary Sanat Galerisi’nde sergilemişti. Kendi geçmişini bilmeden güncel sanat yapılamayacağını söylerken resim bölümlerinde minyatür dersi olmasını öneriyor. Yeni kuşakların bu sanata ısındığını söyleyen Adıgüzel, minyatürün tarihsel referansındaki gibi kitap resmi olarak yeniden doğuşunu müjdeliyor ve bu sanat dalına, tıpkı figürleri gibi bağımsız bir yerden bakmamızı sağlıyor.

“RÖPRODÜKSİYONDAN KAÇIYORUM”

Minyatür gündeme en son, Urla’daki kişisel serginizle gelmişti. Sergi hakkında bilgi verir misiniz?
“Meleklerin Dokunuşu” adlı sergim, 17 Aralık 2022 – 19 Şubat 2023’te açıktı. Son iki senemi kapsayan ve özellikle bu sergi için ürettiğim işler vardı. Minyatürden beslenerek yaptığım resimler.Çağdaş minyatür diye nitelendirdiğiniz resimler mi?
Nitelendirilebilir. Çağdaş minyatür terimi üzerine kesin yargıyla konuşmak istemiyorum. Minyatürü bir teknik, üslup olarak ele alıyorum. Tarihi işlevini kaybetmiş bir sanat dalı. Pera Müzesi’nde Mart 2020’de açılan, minyatürün çağdaş sanatta nasıl kullanıldığına ilişkin “Minyatür 2.0” sergisindeki yazımda da bahsettiğim gibi minyatür, çağdaş sanat için bir ifade aracı. Son zamanlarda yüksek niteliğinden çok popülerlikle yaklaşılıyor. Çağdaş sanatçılar, arka planında tarihsel birikimi yüksek bir estetik anlayış olduğunu bazen yadsıyor. Geleneksel eğitim aldığınızda arkadaki birikimi, kompozisyonu, renkleri, biçimi, görme biçimini biliyorsunuz. Batı’nın dayattığı, Rönesans ile başlayan tek merkezli perspektifi resim olarak kabul ediyoruz. Onun dışındakileri “Bu yapılamamış” diye nitelendiriyoruz. Yani sizi illüzyonla aldatmayan resimlere resim demiyoruz.

Tek doğru yok, diyorsunuz…
Tabii ki. Birden fazla görme biçimi var. Görsel sanatların hepsinde… İstif yapabilirsiniz üst üste, tabandan tavana bir okuma yapılabilir ki minyatürde genellikle bu yapılıyor. Tarihsel minyatürler yazma eserlerin içinde yer aldığı için onları bir metinden bağımsız görmüyoruz. Önce yazmalar yazılıyor, sonra açıklanması, görselleştirilmesi istenen kısımlar boş bırakılıyor, oralara minyatürler yapılıyor. Mesela Firdevsi’nin “Şehname”si…

Çağdaş minyatür kavramı yerine güncel sanatta bir işlevi olduğunu söylüyorsunuz. Doğru kavram bu mu?
Kullanmayalım demiyorum, ben de tereddütteyim. Literatüre de girmesi gerekiyor. Çağdaş minyatür demezsek başka bir şey dememiz gerekecek. Ama sadece “güncel sanatta kullanılan bir ifade aracı” dersek de minyatürün tek başına olan özelliğini geriye itmiş olacağız. Minyatür başlı başına da bir teknik yaratabilir.

Tarihsel ve güncel olan arasında ne farklar var?
Sipariş eden bir iktidar, elit kesim ya da sanat hamisi yok. Şu an patron; koleksiyoncu, galerici ve yatırımcıyla değişti. İkincisi, metinler artık elle yazılıp elle resimlendirilmiyor. El boyaması yapıyorsa da dijitale aktarıyor.

Figürlerdeki fark ne?
Kaçtığım şeylerden biri röprodüksiyon. Padişah figürünü, ağacı, binayı vs. tekrar etmemek. Çağdaş sanatın şöyle bir kuralı var: Şu anda yapılan hiçbir şey orijinal değil, her şey röprodüksiyon. Yapmaya çalıştığım şey, minyatürün fırça tekniklerini kullanarak başka ağaçlar, kayalar, doğa elemanları yapmak. Son sergimde de onu görüyoruz. Özgün bir şey yapmak için böyle bir yol seçtim. Klasik röprodüksiyonları eğitimimde ben de yaptım. Öğrencilere de bazen yaptırıyorum, o tekniği anlamak için yapmanız gerekiyor. Ama şu an farklı malzemeler var. Dijitalde de çizim yapıyorum. Hem minyatürle ilgili hem özgün bir şey görüyorsunuz.

“ÇAĞDAŞ SANAT DÜNYASI BOŞLUKTA YÜZÜYOR”

Sergideki eserlerinizden söz eder misiniz?
Uzun süredir üzerinde çalıştığım doğa elemanları var. Minyatürde teknik arayışımla alakalı… Çok ani fırça hareketleri ile günlerce uğraşılması gereken figürler bir arada. İki sene önce başladığım melek figürleri, ağaçlar, kayalar ve bulutların olduğu bir biçim sözlüğü var. İçsel yolculuğumla alakalı. “Mavi Ağaç” diye bir masal yazdım, onunla başladı. Perspektifin olmaması, mekan tanımlamaya çalışmamam iç dünyamı anlatmama sebep oldu. Hem izleyiciyle bağ kuruyor hem beni ele vermiyor. Şifrelerim çözülsün istemiyorum.

İzleyicilerin yorumları nasıldı?
İlk baktıkları zaman “Çok güzel” diyor herkes. “Çok temiz bir arka plan, zarif çizgiler var” diye geri dönüşler oldu. “Oradan çıkarıp almak istiyoruz” hissini dile getirdiler. İnsanlara dokunuşum gibi. “Umut verici, ilham verici, içim kıpır kıpır oldu” diyenler oldu. Minyatürün aksine çok parlak renkler, kontrast kullanıyorum. Bilgisi olanlar, “Burada minyatürle ilgili bir şey var ama minyatür değil” dedi. O çağrışımı yaptırmak hoşuma gidiyor. Gelenekselin tadını kaybetmek istemiyorum çünkü özgünlük orada. Geleneksel öğrencileri çok şanslı. Çağdaş sanat dünyası boşlukta yüzüyor. Kültürler birbirine karışmış. Lokallik, yerellik, otantiklik kaybolmuş durumda. Bir esere bakınca aidiyet hissedemiyoruz. Aidiyet hissettiren şey, yerellik. Sanatçılar bir yere demir atma, emniyette olma hissini istiyor. Minyatürü sadece kağıt üzerinde değil; halıda, dokumada, çinilerdeki ortaklıklarda da görüyorsunuz.

Minyatürün motifleri mi görülüyor oralarda da?
Tabii. Osmanlı’da, 16. yüzyılın son çeyreğinde 3. Murat döneminde saray nakkaşhanesi çok iyi çalışıyor. Tasarım merkezi gibi. Bir devletin refah seviyesinin en yüksek olduğu dönem, her şeyde üslup birliğinin sağlandığı dönemdir. Sarayın dekorasyonunda, kıyafetlerde vs. desen birliği gördüğünüzde diyorsunuz ki, bir merkezi sistem ve çok iyi bir bütçe var.

Günümüzde yeni minyatürler üretiliyor mu? Resim kadar yaygın mı?
Tuval resmi kadar yaygınlaştığı söylenemez. Ama minyatür eğitimi almış sanatçılar kendini, minyatür yapıyoruz, diye ifade etmiyor. Ben de kendimi minyatür sanatçısı olarak ifade etmekten geri duruyorum çünkü bir sınırlama… Suluboya ve çağdaş sanat teknikleri de kullanıyorum. Zaten bugün minyatürü tarihsel anlamındaki gibi üretmek mümkün değil. Olabilmesi için kitabın elle yazılması ve elle resimlenmesi gerek. Ama çağdaş minyatür gibi bir terim yerini bulursa… Uzmanlar bazen bu konuda konuşuyor ama akademik düzeyde kalıyor. Çağdaş minyatür kavramı yaygın şekilde kabul edilebilir olmalı.

 

Yeni kuşakta revaçta mı?
Benim öğrencilik zamanıma göre ısınma var. Gelenekselin dışındaki sanatçılar da minyatüre daha sıcak bakıyor. Oryantalist bir bakışla, belki de bazen aşağılamayla kendilerine ait gibi hissetmiyorlardı minyatürü. Şu an daha benimsenmiş durumda.

“MİNYATÜRLE KİTAP TASARIMLARI YAPACAĞIZ”

Bugün modern zamanları anlatan bir romanda ya da öykü kitabında tercih edilebilir mi bu yöntem?
Çok güzel olur. Manas Destanı’nın minyatürle resimleneceği bir tez çalışması yapıyoruz. Bir öğrencimle 0 – 3 yaş için hareketli kitabı, minyatür elemanlarıyla yapacağız. Yeni bir kolonya firmasının kurumsal kimlik tasarımını minyatürle tasarladım. Butik markalar bu tarz işlere yöneliyor. Çağdaş sanat alanında geleneksel eğitimi almamış kişiler geleneksel sanatları kullanıyor. “Minyatür 2.0” sergisi de öyleydi. Yurt dışından sanatçılar geldi. Minyatürün uluslararası alanda çağdaş sanatın içine girmesi, 1980’lerin sonunda Pakistan’daki National College of Arts’ta, minyatür eğitimi alan bir sanatçının çalışmasıyla oldu. 1992’de Amerika’ya master yapmaya gidiyor, minyatürü çağdaş sanat işlerinde kullanıyor. Pakistan’da, sömürgeleştirilmeden önce Babür geçmişi var. Babürler, Türk kökenli. 16 – 17. yüzyıllarda Babür, Safevi ve Osmanlılar çok yüksek estetik değerlerle minyatür üretiyor.

Bugün minyatürü tarihsel anlamındaki gibi üretmek mümkün değil. Olabilmesi için kitabın elle yazılması ve elle resimlenmesi gerek. Ama çağdaş minyatür gibi bir terim yerini bulursa… Uzmanlar bazen bu konuda konuşuyor ama akademik düzeyde kalıyor. Çağdaş minyatür kavramı yaygın şekilde kabul edilebilir olmalı.

Orta Çağ’da da Batı’da çok kullanılıyor.
Minyatür kelimesi Latince kökenli. Miniatura, küçük, ufak anlamında. Bazıları minium; kırmızı renk çıkartan kurşun oksit diyor. Orta Çağ’da yazma kitapların baş harfleri kurşun oksitle boyanırdı. Ama minyatür dememizin sebebi, Batılı sanat tarihçilerinin Orta Çağ’da İncil ve dini metinlerdeki resimlere verdiği isim olması. 18. yüzyıl sonunda İslam sanatıyla ilgili araştırmalar başlayınca araştırmacıların kitap resimlerine taktığı ad oluyor. Minyatür yerine kitap resmi diyebiliriz ama literatüre minyatür diye girmiş.

Osmanlı’ya girişi Batı’dan mı?
İslam coğrafyasında Uygurlara kadar gidiyor. Duvar resimleri, dokumalardaki resimler var. Minyatürün kitap resmi olarak Batı’dan etkilenmesi şöyle oluyor. 9. yüzyılda Abbasiler zamanında Yunancadan Arapçaya çeviriler yapılıyor. Yunanca metinlerdeki resimler, kitap resmi geleneği olarak alınıyor. İslam coğrafyasında kendine özgü bir tarzı oluşuyor. Osmanlı’da tam anlamıyla başlaması, Fatih döneminde.

Batı’da da Türkiye’deki gibi bir canlanma gözlüyor musunuz?
Hayır. Londra’da The Prince’s Foundation School of Traditional Arts’ta “icon painting” diye geçiyor; ikon resmi. Zamanında nasıl yapılıyorsa aynısı yapılıyor. Ama ana akım sanat olduğunu söyleyemem. Günümüzle ilişkilendirmiyorlar. Çağdaş sanat – geleneksel sanat ayrımı yok onlarda. Sanat üreten herkes, sanatçı addediliyor. Bizde bir de böyle bir problem var. Kendimi minyatür yapıyorum diye tarif ettiğimde çerçeve çiziliyor; çağdaş sanat platformlarında asla yer alamam! Bununla çok savaştık. Ön yargı oluşuyor. “Siz ne yapıyorsunuz ki! Röprodüksiyon. Siz restorasyon yapın, konservasyon yapın…” Geçmişinizle ilgili bir şey bilmeden nasıl çağdaş sanat yapabilirsiniz! Sadece Batı normlarının olduğu bir şeye kendinizi nasıl adapte edebilirsiniz ki! Olmuyor zaten. Resim bölümlerinde minyatürle ilgili bir ders yok, kesinlikle olmalı. Uygulamayabilirler ama bilmeliler. Sahici olmak için bir anahtar onlara.

Sanatı günümüzle ilişkilendirmek için başka ne gibi önerileriniz var?
Çok umutluyum. Akademi dışındaki sanatçıları da takip ediyorum. Kurumsal kimlik yapanlar, sergi açanlar var. Öğrenciler de daha çok ilgili. Neden İran ve Pakistan gibi uluslararası platformda daha önde olamıyoruz? Öğrenciler arasında bunu başaracağını düşündüklerim geliyor. Objektif bakıyorlar.

Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanındaki minyatürler üzerine yazınızda, romanın anlatım diline minyatürün anlatım olanaklarının uygun düştüğünü söylüyorsunuz. Minyatürdeki bütün figürler tek tek konuşuyor mu?
Minyatürde bir kural var. Gördüğünüz her şey tahrirle yani hatla bir sınır içine alınıyor. Objenin zeminle ilişkisi kesiliyor. Tek başına bir varlık gibi. Batı resminde objenin çizgileri görünmez, renkler birbirine geçmiştir, fırça darbeleri görürsünüz. Objeleri çizginin içine hapsetmezler. Minyatürde tam tersi -sakal ve tüy hariç, onlar tarama tekniğidir. Figürler tek başına konuşuyor diyoruz ya romanda konuşan ağaç da aslında tek başına. Sınırları çizilmiş ve kendini ayırmış.

“Meleklerin Dokunuşu”nu başka yerde açmak istiyor musunuz?
İstanbul’da minyatür yapan sanatçılar çok görmek istiyor. Mümkünse yurt dışına gitsin istiyorum.

Son söz olarak ne eklemek istersiniz?
Geleneksel sanatların artık ondan uzak durma ya da başka sebeplerle ona sarılma durumundan uzaklaştığını, daha tarafsız bir zemine çekildiğini düşünüyorum. Yeni gelen öğrenciler onu hak ettiği yere çıkartacak. Geleneksel sanatlar, bağımsız bir yerde duruyor ve durmalı da.