Kütahya’nın Türk resim sanatına armağanı Ahmet Yakupoğlu’nun hikayesi, sanat aşkının engel tanımadığının en güzel örneklerinden… Süheyl Ünver aracılığıyla ünlü ressam Feyhaman Duran’a (1886-1970) talebe olan Ahmet Yakupoğlu, 1945’te Mimar Sinan Güzel Sanat Akademisinden mezun oldu. Şehirlerin hızlı kentleşme yaşamadan önceki hallerini yansıttığı eserleri, kadim şehirlerimizin son silüetlerini görme fırsatı sunuyor.
Bin ilimli bin fenli “Hezarfen” olarak bilinen Ahmet Yakupoğlu, 1920 yılında Kütahya’nın Saray Mahallesi’nde, Hacı Halil Ağa ve Şefika Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Dedesinin “Yakupoğlu” mahlasıyla anılması sebebiyle 44 yaşına kadar kullandığı “Çalışel” soyadını 1964 yılında değiştirerek Yakupoğlu’nu kullanmaya başlamıştır. Anadolu’nun taşra bölgesinde ilk ve orta öğrenimini tamamlayan Ahmet Yakupoğlu, çocukluğundan beri aşırı ilgi duyduğu ressamlığı meslek edinmek üzere bir umutla İstanbul’a gitmiş, İstanbul’da kendine destek olacak birini bulamadığı için Devlet Güzel Sanatlar Akademisine kaydını yaptıramamıştır. Memleketi Kütahya’ya dönüp kendince resim çalışmalarına devam etmiştir.
1941 yılı baharında tıp tarihçisi yine bin fenli olarak anılan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver (1898-1986), araştırma yapmak üzere Kütahya Vahid Paşa Kütüphanesi’ne ziyarete gelir. Sanat aşığı Ahmet Yakupoğlu’nun, Süheyl Ünver ile tanışması bu ziyaretle olmuştur; şans Yakupoğlu’nun memleketine kadar gelmiştir. Süheyl Ünver aracılığıyla ünlü ressam Feyhaman Duran’a (1886-1970) talebe olan Ahmet Yakupoğlu, 1945’te Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisinin, Feyhaman Duran Atölyesinden mezun olmaya hak kazanmıştır. Eserleri genellikle doğa manzaraları, Anadolu halkının yaşadığı sivil evler, taşınmaz kültürel miras, peyzaj, şehirlerin hızlı kentleşme yaşamadan önceki sahip olduğu bakir doğa manzaraları ve akarsular, eserlerini yoğun olarak süslemiştir. Sanat tarihçiler onun realist–izlenimci çizgide olduğunu kabul eder.

KÜTAHYA’NIN SANAT ŞEHRİ OLARAK ANILMASINI SAĞLADI
Mezuniyetinden sonra farklı alanlarda da ilerlemek isteyen Ahmet Yakupoğlu, Süheyl Ünver’den minyatür ve tezhip sanatını öğrenerek hocasının vasıtasıyla Neyzen Halil Dikmen’den ney dersleri de almıştır. İstanbul’da büyük sergilere katılabilecek kadar eser üretmesine rağmen Kütahya’ya dönmeyi tercih etmiştir. Memleketinde Türk müziği çalışmalarını başlatmış, başta ney olmak üzere pek çok Türk Müziği enstrümanını meraklılarına öğreterek yaşadığı alanı bir okula, atölye ortamına dönüştürmüştür. Kütahya Ulu Cami yanında bulunan Tarihi Vacidiye Medresesi, günümüzde Kütahya Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Yapının müze olarak açılmasında, tanzim ve kadrolaşmasında önemli görevlerde bulunmuştur.

Kütahya’ya ömrünü adayan Ahmet Yakupoğlu, memleketine kalıcı bir eser bırakmak adına şehrin Maltepe semtinde 1973 yılında, tarihi çizgilerle evinin hemen yamacına inşa ettirdiği, çinilerle bezediği bir mescit yaptırmıştır. Eser günümüzde Çinili Cami olarak anılmaktadır. Çinili Cami, halk arasında Bursa Yeşil Türbe’ye benzetilmektedir. Ahmet Yakupoğlu’nun yağlı boya tablolarını süsleyen cami ilk bakışta Bursa’dan bir manzara hissi vermektedir.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi kayıtlarına göre sanatçının dört bine yakın eseri bulunmaktadır. Kültürel mirasın ve belleğin izini takip eden ressam, kadim şehirleri resmetmiştir. İstanbul, Bursa, Ankara, Antalya, Konya, Afyonkarahisar, Amasya ve elbette ait olduğu şehir Kütahya bu şehirlerin başında gelmektedir. Kütahya konulu 818 resmi, İstanbul’dan 208 resim çalışmış olması, sanatçının ne denli üretken olduğunu göstermektedir. Minyatür tekniğinde yaptığı eserlerde hocası Süheyl Ünver’in etkisi vardır, konular ise tarihten şahsiyetler, Nasreddin Hoca, Yunus Emre gibi isimlerdir. Ayrıca kendi hanesine gelen misafirlerinin ney üflediği görsellerde tasvir edilmiştir. Özel koleksiyonlarda takip edilen eserleri Kütahya Dumlupınar Üniversitesi kayıtlarında korunup sergilenmektedir. Ahmet Yakupoğlu, tablolarını, kütüphanesini ve Kütahya’nın Maltepe semtindeki evini Dumlupınar Üniversitesine bağışlamıştır.
EVİNİ SANAT MÜZESİNE DÖNÜŞTÜRDÜ
Sanatçının evi, günümüzde Kütahya’nın Maltepe Mahallesi’nde ağaçların çevrelediği sahada mütevazı bir Türk evidir. Ev içinde Kütahya çinileri, süs mini havuzlar, Türk evlerini süsleyen sedir oturma düzeni, nişlerle çevrili duvarlar görülmektedir. Evini resim atölyesi olarak kullandığından bahsetmiştik; tasvirler, hat levhaları büyük tablolar nakşettiği hanesi zaman içinde Emin Dede ve Halil Dikmen’in ekolü üzerine pek çok neyzen yetiştirdiği alana dönüşmüştür, kaybolmak üzere olan rebap sazını yeniden canlandırarak öğrenilmesini sağlamıştır. Ahmet Yakupoğlu albümlerinde sanat erbaplarının bir araya geldiğini ve evin bir okul gibi işlediğini döneminde çekilmiş fotoğraflardan görmekteyiz. (Resim 5, 6)

KADİM ŞEHİRLERİN SİLÜETLERİNİ YAKALADI
1970’li yıllardan sonra değişen dünyanın hızının şehirlerin silüetlerini sileceğini bilen hocaları Süheyl Ünver ve Feyhaman Duran, hikayesi olan kadim şehirleri Ahmet Yakupoğlu’nun sahadan gözlemleyerek resmetmesini istemiştir. Sanatçı bu isteği bir ödev gibi kabul ederek tüm hayatına yaymıştır. Hocalarını dinleyen ressam, Anadolu Selçuklu’nun ilk başkenti İznik şehrini, Osmanlı’nın kuruluşunun öyküsü olan Bilecik ve Bursa şehirlerini, Bursa şehri özelinde Yeşil Türbe’yi Konya Mevlâna Türbesi’ni, (Resim 7) Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara ve sivil mimarisini, İstanbul tarihi yapılarını, doğadan detaylarla Manavgat nehrini, şehzadeler şehri Amasya’dan göletleri, (Resim 8) İskenderun’un bereketli topraklarını çokça resmetmiştir. 96 yaşında vefat eden sanatçı, ömrünün son demlerine kadar eser vermeye devam etmiştir. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver sulu boya çantası ile şehirleri sokak sokak dolaşarak kültürel mirası ve belleği resmetmişti. Bursa, Edirne, Gebze, Orta Anadolu, Kütahya defterleri günümüzde yayımlanıyor. Bu düsturun izindeki Ahmet Yakupoğlu’nun da tuvalini ve boyalarını alıp güzellikleri yakalamak için sahaya çıktığını tablolarından ve döneminde çekilmiş fotoğraf karelerinden takip edebiliriz.
SULARIN RESSAMI
Tablolarında su imgesi her daim hissedilmiştir; Kütahya’nın pınarları, Manavgat’ın nehirleri, şelaleleri, Amasya’nın Yeşilırmak’ı, Borabay göleti… Eserlerini süsleyen su imgesi sebebiyle sanatçı suların ressamı olarak tanınmaktadır. (Resim 9) Çeşitli koleksiyonları ve eserlerini, kendi adını taşıyan Ahmet Yakupoğlu Kültür ve Sanat Vakfı’na bağışlamış; vakfın feshi ile tüm eserleri, gayri menkulleri, müzik aletleri, yüzlerce sanatsal eseri barındıran kişisel kütüphanesini Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ne bağışlamıştır. Ahmet Yakupoğlu, 2 Ekim 2016 tarihinde vefat etmiştir. Naaşı Kütahya Ahi Erbasan Mezarlığı’ndadır.