Temmuz27 , 2024

“Geleneksel sanatlar mutlaka günümüzle ilişkilendirilmeli”

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Geleneksel Türk sanatları üzerine çalışmalarını sürdüren Mahir Kurtulan, minyatür sanatında eski motifleri yeni bir anlayışla günümüze ulaştırıyor. Eserlerindeki ana mottoyu “değişim ve dönüşüm” olarak dile getiren Kurtulan, geleneksel sanatların daha genç sanatseverlerle buluşabilmesi için formlarda ve sanatsal ifadede yozlaşmaya gitmeden yeni ve güncel olanla yarışmak, özgün ve yaratıcı olmak gerektiğini vurguluyor.

HALİME SÜREK KAHVECİ

Mahir Kurtulan, çalışmalarında “çizgi”nin temel ayraç olduğunu, tasarımlarından minyatür sanatı ile beraber ilerlediği ifadeyi çizginin oluşturduğunu belirtiyor.

Mahir Kurtulan, 1978 yılında İzmir’de doğmuş. Dokuz Eylül Üniversitesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Ana Sanat Dalı’ndaki eğitimini tamamladıktan sonra 2004’te İstanbul’a gelmiş. Yüksek lisansını da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Bölümünde Tezhip-Minyatür Ana Sanat Dalı üzerine yapmış. Tekstil endüstrisinde tasarım üzerine çalışırken kişisel atölyesinde resim ve minyatür çalışmalarına devam eden Kurtulan, bu sayımızda geleneksel sanatlar konuğumuz oluyor.
Resim sanatının sanatçı ile izleyici arasında kendine özgü, hatta eşsiz bir mesajlaşma olduğunu söyleyen Kurtulan, “Sanatçı olmaya karar verdiğiniz yaşı, zamanı hatırlıyor musunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Aslında kendime ‘sanatçı’ sıfatını çok yakıştırabildiğim söylenemez. Bu unvanı gözümde o kadar yüksek bir yere koymuş ve o kadar büyük kişilerle ilişkilendirmişim ki dolayısıyla zamanla biraz da korktuğum bir ifade haline geldiği için kullanmaya biraz çekiniyorum. Fakat fırça, çizim, kalem, kağıt, boya gibi malzemeler ile bunları bir araya getirip bir şeyler yapma fikri için tetiklendiğim zamanların başlangıç noktası sanırım rahmetli babamın ben çocukken gitmeyi çok sevdiğim iş yerindeki çalışma masasının çekmecelerinden birine dayanıyor. 7-8 yaşlarında bir çocukken, yaz tatillerinde gitmeyi çok sevdiğim yerlerden birisiydi babamın ofisi. Bir keresinde yine çekmeceleri kurcalarken bir defter görmüştüm. İçinde birbirinden bağımsız, her sayfasında başka bir zaman, başka bir yer ve hikayenin anlatıldığı bir sürü karalama görmüştüm. Bazısı sadece gerçekten karalamaydı bazısı ciddiye alınmış, kurallara uygun çizimlerdi, dahası bazıları da renklendirilmiş ve benim gözümde daha da maceralı hale getirilmişti. İşte o zaman sersemlediğimi, çok etkilendiğimi ve bir yerlerde var olup da benim daha önce hiç karşılaşmadığım bambaşka bir ‘şeyle’ tanıştığımı hissetmiştim.”
Babasının defterleriyle karşılaşması bambaşka bir etki yapmış üzerinde. “O defterlerde asla beceremediğim o kadar çok şey vardı ki! Aklım sürekli çizimlerde kalıyordu” diyen Kurtulan, lise yıllarında yaptığı bir resimdeki pencere detayına dikkat eden öğretmeni sayesinde yolunun resimle yeniden kesiştiğini söylüyor. Aileyle birlikte gidilen müzeler ve resim galerileri, sergiler, yüksek öğrenim yolunu da güzel sanatlar fakültesine doğru çizmiş. Tekstil ve illüstrasyona olan eğilimi; motif ve desenlere yönelik ilgisi ile grafiğe olan sevgisi, onu üçlü bir yol ayrımının ortasında bırakmış; moda mı, grafik mi, geleneksel Türk sanatları mı? Peki, hangisini, nasıl seçmiş:
“Açıkçası bu seçimi ben yapmamıştım. Bir aile dostumuz olan ve özellikle Avrupa moda çevrelerince ‘Madam Z’ olarak bilinen Zuhal Yorgancıoğlu bana hiç unutamayacağım bir nasihat vermişti. Ben ne okursam okuyayım eninde sonunda en çok sevdiğim şeyi yapacaktım. İkinci olarak da bu işi yaparken ne kadar farklı sanat pratiklerinden ve prensiplerinden etkilenirsem o kadar yaratıcı ve özgün olurdum. Ve sonunda eğitimimi, geçmişindeki sanat hafızasının zenginliğinden dolayı tezhip üzerine yapmaya karar verdim.”
Geleneksel Türk Sanatları, hatta güzel sanatlar eğitimi almak isteyenler arasında bile çok ilgi çeken ana sanat dallarından biri değil. Kurtulan, geleneksel sanatları gençlere ulaştırmak için yapılması gerekenler hakkında şunları söylüyor:
“Geleneksel sanatlar teşviklerle güçlendirilmeye çalışılsa da gerçek hayatta dokunduğu yer sayısı az olduğundan güçlü bir karşılık bulamıyor. Bu tıkanmanın önüne ‘mutlak olarak günümüzle ilişkilendirme’ geçebilir. Bugünün yenilikçi ve çağdaş yorumları, geleceğin kalıplaşmış, geleneksel formlarını oluşturacak. Bu nedenle formlarda ve sanatsal ifadede yozlaşmaya ve dezenformasyona gitmeden yeni ve güncel olanla yarışmak, özgün ve yaratıcı olmak Geleneksel Türk Sanatları açısından çok önemlidir.”

FARKLI ÇİZGİLER İLE KAĞIT ÜZERİNDE YENİ DÜNYALAR AÇMAK…

Kendi sanat pratiğini, “kültür ve sanat hafızasından geleneksel olarak beslenen fakat bunlara güncel ve modern sanat prensipleri ile yorumlar katan bir kişi” olarak tanımlıyor Kurtulan. Çalışmalarında “çizgi”nin temel ayraç olduğunu, klasik sanatın öncelikli tercihi olan “renk” faktörürünün ise çizgiyi destekleyen bir konumda yer aldığını da ekliyor:
“Bu çalışmalarımı geleneksel/klasik görüntüden çıkartıp daha modern bir ifade ile sunmama sebep oluyor. Tam da bu noktada çizgiyi içinde en güzel hali ile yorumlayan minyatür sanatı ile yollarımız burada kesişiyor. Benim tasarımlarımda minyatür sanatı ile beraber ilerlediğim ifadeyi çizgi oluşturuyor diyebilirim. Fakat minyatür çizgiyi geometrikselleştirdiği için çerçeveler, köşeler ve sınırlandırmalar yaratmaya başlar ve burada yollarımız yine ayrılmaya başlar. Bilindiği gibi oluşturulan bu kontür yapısı minyatür dışında Gotik, neoklasik ve modernizim ile birlikte Piet Mondrian’a kadar uzanır. Ben bu anlamda kendimi daha serbest ve daha epik bir yumuşaklıkla ifade ettiğimi düşünüyorum.”
Mahir Kurtulan’ın çalışmalarındaki ana motto “değişim ve dönüşüm”. Eski çağlarda sıklıkla betimlenmiş ve güzellikleri ile göz kamaştıran orman perilerinin, şehirlere sıkışmış, ürkek ve saklanırkenki hallerini gösteren eserlerine geliyor söz:
“Bir zamanlar resimlerin ana figürü olarak kullanılan periler, çağlar boyu gördüğümüz değişimlerle, şehirleşme ve yapılaşmanın ezici baskısı ile coğrafyalarda kendilerine çok fazla yer bulamazlar. Resimlerimde bundan bahsetmek çok hoşuma gidiyor. Ormanların, doğanın, ağaçların, bitkilerin şehirlere yenik düştüğü çağımızda, her şeyin iç içe geçerek birbirini kapsadığı tasarımlar ve resimler yapmak yine kendimi ifade etme biçimlerinden birini oluşturuyor. Kuru dalları ve ağaç figürlerini çok seviyorum. Kışın yapraklarını dökmüş ağaçların yeryüzünden gökyüzüne uzanan şimşekler gibi göründüğünü düşünmek çok hoşuma gidiyor. Farklı çizgi değerleri ile kağıt üzerinde yeni dünyalar açmak beni resimlerimde çok özgür hissettiriyor.”
“Ana besin ve referans kaynağım” dediği minyatür sanatının saz yolu üslubunun, çalışmalarının altyapısını oluşturduğunu ifade eden Kurtulan, “Farklı referans noktalarını çakıştırarak oluşturduğum kaotik ve bir o kadar da harmonik döngüsel hareketler, minyatür sanatının çalışmalarımdaki altyapısını çok güçlü ve vazgeçilmez hale getiriyor” diyor.