Kasım2 , 2024

Küçük parçalar, büyük dünyalar: mozaik

İlgili Yazılar

Şimdi Contemporary İstanbul zamanı!

Türkiye'nin önde gelen çağdaş sanat fuarlarından Contemporary İstanbul, 19....

Türk-Japon Dostluğu Odağında Rakugo ve Komedi

400 yıllık hikaye anlatma geleneği Rakugo, Japonya-Türkiye diplomatik ilişkilerinin...

Sinema dünyasının ortasında Kalkütalı bir komple sanatçı

Sinemayla dopdolu yirmili yaşlarım geri gelmese de eski...

istanbulansiklopedisi.org erişime açıldı

Reşad Ekrem Koçu’nun “İstanbul Ansiklopedisi”nin basılı ciltleri ile ilk...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Kendimi bildim bileli dekorasyon dergilerine meraklıydım, özellikle de Fransız dergilerinde gördüğüm mozaik duvarlara, havuzlara, panolara, masalara, saksılara bakmaya doyamazdım. O kadar sevdim ki birkaç zaman sonra kendim de mozaik yapmaya başladım. Küçücük rengarenk parçaların bir araya gelip kocaman güzellikler yaratması beni hep büyüledi ve hala da büyülemeye devam ediyor.

Galla Placidia Mozolesi tavanı-Ravenna

Mozaiğin sanat ve zanaatı bir arada barındırması, yapımının adeta meditatif, mutluluk verici bir süreç olması onu bana daha da çok sevdiriyor. Mozaik yapmak, tıpkı yapbozlar ve Lego’lar gibi insanın, birleşik bir bütün oluşturmak için nesneleri bir araya getirmeye yönelik temel arzusuna hitap ediyor. Tarih boyunca birçok kez sanat ve tasarım sahnesinden kaybolup sonra yeniden ortaya çıkmış olması, zaman içerisinde hem aslına sadık kalıp hem de yenilenip modernleşmesi onu çok zengin kılıyor.

Çakıl taşları kullanılarak yapılmış, bilinen en eski mozaikler, MÖ 8. yüzyıldan kalmadır. Hem kaldırımlar hem de duvarlar için kullanılan bu çakıl tekniği, daha sonra 5. yüzyılda Yunan ustaları tarafından büyük ölçüde rafine edildi. Ana hatlar küçük siyah çakıl taşlarıyla oluşturuldu ve 4. yüzyılda daha fazla çeşitlilik için kırmızı ve yeşile boyanmış renkli taşlar eklendi, bu da Yunan sanatçıların karmaşık geometrik desenlerin yanı sıra ayrıntılı insan ve hayvan sahneleri oluşturmasına yardımcı oldu.

Kibyra Antik Kenti-Burdur

KALKER VE MERMER ZEMİN MOZAİKLERİ

Klasik Antik Dönem boyunca mozaik, her şeyden önce, dayanıklılığın en önemli öncelik olduğu kaldırımları veya zeminleri süslemek için kullanılan bir teknik olarak kaldı. Küçük parçalar halinde kesilebilir ve doğal tonları çoğu resimsel tasarım için yeterli bir temel renk aralığı sağlaması sebebiyle taş, özellikle kalker ve mermer bu amaç için idealdi.
Helenistik sanat döneminde (MÖ 323 – 27), Yunan mozaikçiler daha fazla ilerleme kaydettiler. Önce taş kadar cam da kullanmaya başladılar. Cam hemen hemen her renk ve tonda üretilebilen bir malzeme olduğu için sanatçıya kullanabileceği çok sayıda renk seçeneği sunar. MÖ 3. yüzyılın sonunda, mozaikçilerin tabloların benzerlerini yapabilmelerini sağlamak için özel mozaik parçaları (tessera) üreten küçük fabrikalar ortaya çıktı. Cam, kaldırımlar ve zeminler için taş kadar uygun olmasa da hafifliği, onu dekoratif kalitenin dayanıklılıktan daha çok önem taşıdığı duvar mozaikleri için ideal hale getirdi.
Yunan zanaatkarların büyük bir kısmı sonraki zamanlarda Roma için çalışmaya başladı, ancak Romalılar esas olarak ev binalarının zeminleri için çoğunlukla tanrıları kutlayan sahneleri, evsel temaları ve geometrik desenleri mozaik olarak çalıştılar. Herculaneum, Pompeii, ve Ostia’dan olağanüstü örnekler günümüze ulaşmıştır.
Bizans İmparatorluğu’nda erken Hristiyan sanatı (MS 300 – 400) döneminde ise duvar mozaikleri kilise mimarisinin ve dekorasyonunun büyümesiyle dini resimlerin de yerini alarak dekoratif sanatın ana biçimi olmaya devam edecekti.
Sanatçıların ilk kez altın ve gümüş cam tesseraları cam parçaların arkalarına metalik folyo uygulayarak “ayna camı” üretmeleri de erken Hristiyanlık döneminde olmuştur.

Hükümdar Konstantinos Monomakhos-imparatoriçe Zoe-Ayasofya

BİZANS MİMARİSİNİN ETKİSİ

Roma’nın düşüşüyle birlikte Bizans (Konstantinopolis), Hristiyanlığın merkezi haline geldi ve mozaikçiler de dahil olmak üzere çok sayıda Roma ve Yunan zanaatkarını kendine çekti. Gerçekten de bu dönemde mozaik, Bizans mimarisinin önemli bir özelliği haline gelen yaratıcılık ve teknikte yeni zirvelere ulaştı. Yeni cam tesseralar (smalti), kalın renkli cam levhalardan üretildi. Smalti, derzsiz bırakıldı, bu nedenle camın içinde fazladan ışık kırıldı. Ayrıca 6. yüzyılda Bizans mozaikçileri, daha fazla ışığı yansıtmak için cam tesseraları yapışkan harca keskin bir açıyla yerleştirmek için bir yöntem geliştirdiler. Bu iyileştirmeler, Bizans dönemine ait büyük parıldayan mozaiklerin yaratılmasına yol açtı.
Mozaik, tarihin çok farklı yerlerinde ve farklı zamanlarda ortaya çıkan bir sanat dalı olmasına rağmen, sadece bir yerde -Bizans’ta- ve tek bir zamanda 4 – 14. yüzyıllar arasında- önde gelen resimsel sanat haline gelmiştir.

Dünyanın en büyük taban mozaiklerinden-Hisham Sarayı- Eriha

İSLAM SANATI İÇİN İDEAL

Bu arada, 8. yüzyıldan itibaren İslami sanatçılar camilerinin dekoratif projelerine mozaikleri dahil etmeye başladı. Mozaik, dini yapılarından figüratif görüntüleri yasaklayan ve bunun yerine soyut veya geometrik tasarımlara odaklanan İslam sanatı için ideal bir dekorasyon biçimiydi. Mağribiler, İspanya’ya Kuzey Afrika’dan girerken İslam mozaiklerini İber yarımadasına getirdi. Taş, cam ve seramik tesseraların kullanıldığı bu Mağribi mozaikleri, Cordoba’daki Ulu Cami’de ve Granada’daki Elhamra Sarayı’nda görülebilir.
Mozaikler, daha az da olsa Romanesk sanatının
(1000 – 1200) ve Gotik mimarisinin bir özelliği olmaya devam etti. Rönesans sanatının ortaya çıkmasıyla (yaklaşık 1400), özellikle fresk resminin Bizans sanatının stilize edilmiş dekoratif kalitesinden bıkmış sanatçılara daha fazla gerçekçilik sunduğu için mozaik bir sanat formu olarak geriledi.

Niki de Saint Phalle-Tarot Garden-Toskana

MOZAİĞİN GERİ DÖNÜŞÜ

Mozaik sanatı, 19. yüzyılın ikinci yarısında, birçok kamu binasının, genellikle seri üretilen seramik veya cam tesseralardan yapılmış mozaik desenler ve resimlerle süslendiği bir geri dönüş yaşadı. Örnekler arasında Londra Westminster Katedrali’ndeki ve Paris’teki Sacre-Coeur Bazilikası’ndaki Bizans tarzı mozaikler sayılabilir. Mimaride Gotik Uyanış ve Venedik cam endüstrisindeki gelişmeler önemli etkenlerdi. Mozaik üretimi Art Nouveau hareketi tarafından da teşvik edildi. Örneğin, Barselona’daki Guell Park’taki Antoni Gaudi (1852 – 1926) ve Josep Maria Jujol’un olağanüstü seramik mozaikleri.
Mozaik 20. yüzyılda hayata döndü. Klimt ve Gaudi gibi zamanın en büyük sanatçıları ve mimarlarından bazıları onu çalışmalarının merkezi haline getirdi. 20. yüzyıl boyunca , Depero, Fontana, Guttuso, Vedova, Licata, Pomodoro, Chagall, Braque, Kokoschka, Balthus ve Niki De Saint-Phalle gibi çok çeşitli sanatçı tarafından yaygın olarak kullanıldı.
Günümüzde de Sonia King, Kate Jessup, Julie Sperling, Luca Barberini, Nathalie Benoist, Charles Nguyen Van Du, Helen Miles, Toyaharu Kii çağlar öncesinden gelen bu antik sanatı güncellikle yorumlayarak mükemmel eserler veren sanatçılardan sadece bazıları.

Gaudi-Parco Güell-Barselona

MOZAİK YAPIMINDA BÜYÜK BEDELLER

Mozaik sanatçılarının yaratma ve uygulama sürecini belki de en iyi Chicago Üniversitesinden araştırmacı psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’nin akış tarifi anlatabilir: “İnsanların kendilerini başka hiçbir şeyin önemi yokmuşçasına bir faaliyetle meşgul olduğu bir durumdur; deneyim o kadar zevklidir ki insanlar sırf bunu yapmış olmak için yapmaya devam etmek için büyük bedeller ödeyebilirler.” (1990)
Mozaik yapımındaki büyük bedeller boyun, sırt ağrısı ve zaman zaman da cam kesikleri olsa bile kesinlikle bunlara değdiğini birinci ağızdan söyleyebilirim.

Clorofilla 02 – Luca Barberini