Temmuz27 , 2024

Melez tuvallerin form dışı ressamı: Kadir Akyol

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Belli bir kalıba ya da tanımlama içine alınması güç resimlere imza atıyor Kadir Akyol. Tabloları kadar kendisine de atfettiği bu özelliğini, hiçbir forma sığmamasıyla özetliyor. Kültürü, inancı, gerçek ve gerçek dışı olanla popüler olanı tek bir portrede buluşturabilen Kadir Akyol’u ve sanatını anlamak, en sade anlatımla düşünce jimnastiği yapmak gibi…

SÖYLEŞİ: İLKNUR EŞSİZ

Kadir Akyol’un Metamorphosis adlı eseri, AKM’de “Birlikte Var Olmak” isimli karma sergide yer alıyor. Resim, karanlıkta farklı bir görüntü veriyor. Tablonun gece versiyonunda Da Vinci’nin Vitruvius Adamı ortaya çıkıyor.

Sanatıyla tanışmadıysanız karşılaştığınızda dış görünüşüyle size birtakım ipuçları veriyor Kadir Akyol. Örgü halindeki uzun saçlarını yaklaşık yirmi yıldır kesmiyor. Var oluşunu; görünüşü ve sanatıyla dışa vuran ressam Kadir Akyol’un resimleriyle ilgili düştüğü bir not dikkat çekici. Resimlerinin portre olarak kısıtlanmasını ve böyle algılanmasını istemiyor Kadir Akyol: “Bana ‘Portre mi çiziyorsun?’ diyen kişilere, ‘Siz benim resimlerimi, hala portre olarak mı algılıyorsunuz?’ diye cevap veriyorum. Portre değil benim resimlerim. Portre, resmimin anlaşılması için önemli bir araç.”
Hayat felsefesini, yarım asır önce yaşamış Nesimi’nin ünlü “Sığmazam” şiirinin sözleriyle anlatıyor Kadir Akyol. Şiirdeki gibi ruhunun ve sanatının sınırlarını aşmaya çalışan ressamın ilk dönem portreleri, Türkiye’de neo-liberal ekonomiyle birlikte yaygınlaşan popüler kültürün gündelik yaşamı etkilemeye başladığı 80’li yıllardan izler taşıyor. Sanatçı, günümüzdeki eserlerinde ise dini ve mitolojik tanrı ve tanrıça figürleriyle; dünya sanat tarihine iz bırakmış kişileri ya da bugünün popüler isimlerini pop-art tarzında melez bir yapıda sunuyor. Akyol’un eserlerinde, Anadolu motifleriyle şimdiki zamanın enerjisi buluşuyor. Özellikle dantel motifinin ardından kimi tanıdık, kimi sıradan insanların bakışları ya da tavırları, göz göze geldiğinizde sizi etkisi altına alıyor. Kadir Akyol ile hayatı algılayışını ve sanatını konuşuyoruz.

 

Siz dört üniversite bitirmiş bir sanatçısınız. Akademili bir ressam olmanın sanatınıza ne gibi etkileri oldu?
Akademi okudum, dört üniversite bitirdim. Bir lisans, iki mastır, bir doktora yaptım. Ama akademisyen değilim ve kendim dışında hiçbir kuruma bağlılığım yok. Evet, akademili olmanın sanatıma etkileri oldu. Çünkü insanlar etiketi, bir bilgiyi, bir yere, birine, bir kaynağa ait kıldığında kendini iyi hissediyor, bu karşıya da güven aşılıyor. Oysa şu anki aklım olsa ilkokul üçüncü sınıftan sonra hiç okula gitmezdim. Okul kavramı aldığınız bilgiyi hayata ait kılma halinizle ilgili. Sisteme hizmetçi yetiştirmekten başka bir şey değil bu. Ben Nesimi’nin sözlerine atıfla “Ben hiçbir etikete, hiçbir forma sığmazam” diyorum. Uzun ama keyifli konular bunlar. Anlatmak zaman alır.

“Sanat benim var olma,
var etme yolculuğum”

Peki, sanatınızı hangi sözlerle tanımlarsınız?
Sanat benim yaşam biçimim. Varoluşumuzu sorgulamak için ve sanatla yaşamın birbirinden bağımsız ilerlemeyeceğinin farkındalığıyla eserler üretiyorum. Bu eserler bir birleşim halinde, gelenekselin yeniyle karşılaşması olgusu, alıcıyla buluşması durumu. Her çağ gereği, popüler kültür imgelerinin iç içe geçirilmiş hallerini aktarmayı, tuval yüzeyine yeni bir nefes vermek olarak değerlendiriyorum. Bu süreç benim var olma ve var etme yolculuğum.

Yaratmış olduğunuz tekniği nasıl anlatabilirsiniz? Özgün bir biçim diye biliyorum… Bu biçimin doğuşu nasıl oldu?
Yaratmanın, “zihin ve düş gücünden yararlanılarak o zamana değin görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak, yapmak” anlamı var. Yaratmak veya canlandırmak kavramlarını çok seviyorum ama “var olandan yaratmak” söyleminin daha doğru olacağını düşünüyorum. Teorik veya madd boyutunda üretilenlerin üzerine bir şeyler koyuyoruz. Buna biçimin doğuşu değil de dönüşümü demek daha sağlıklı olacak. Özgünlük kısmına gelince… İyi bir harmanlayıcı olarak eseri melez hale getirmek. Buna sanat tarihinde “disiplinler arasılık” diyoruz. Birçok disiplinden faydalanıp kendi disiplinime veri aktarımı yapmak. O sebeple özgünlük ve biçimin doğuşunu farklı anlamlarda kullanma taraftarıyım.

Portrelerin bu kadar çarpıcı olmasını sadece tekniğe mi bağlamalıyız? Ben sizin ruhunuzun esere kattığı anlamı bize iyi aktardığınızı düşünüyorum. Sizce de öyle mi?
Kişi neyse onu görür. Kainattaki her şey birbiriyle ilişkiliyken bunu sadece tekniğe ait kılmak haksızlık olur. Evet, ruhumdan yani bilincimden bir şeyler ürettiğim, can vermeye çalıştığım her davranışa, esere kendi süzgecimden geçen bir şeyleri aktardığım doğrudur.

Kainat çizelgesine bir virgül atmak

Bazı portrelerinize baktığımda hüzün hissediyorum. Ki portreler genellikle popüler isimlere ait. Bunun üzerine düşündüğümde sebebinin dantel motifi olabileceğine ihtimal verdim. Sizin bu konudaki düşüncenizi merak ediyorum. Hüzün, resimlerinizin kimliğinde var olan bir duygu mu?
Portre dediğimiz, bizlerin evrene dağılmış tüm hal ve durumlarımız değil midir? Yoksa portre olmazdı. Sevinç, mutluluk, neşe, heyecan, hüzün gibi duygular da tüm varlığa ait duygular değil midir? Popülerlik kavramı, isminden anlaşılacağı üzere şu anda bilindik isimler; “Şu tarihler arasında var olan kısıtlı zamanlar içerisindeki ünlü kişiler”. Biz, eserlerimizde onlara yer vererek, onların daha uzun soluklu olmalarına, hatırlanmalarına vesile oluyoruz. Göreceli, değişken ve uzun soluklu kainat çizelgesine minik bir virgül atmak gibi.

İzleyiciyle göz göze gelen portreleriniz, geçmişten -emek ve dikkat isteyen- bir süs sembolü dantelin ardından bakıyor bize. Bu da garip bir şekilde bir yabancılaşmaya yol açıyor. Bu sizin istediğiniz bir etki mi? “Yabancılaşma” hali, salt gerçeği daha mı görünür kılıyor?
Evet, benim de istediğim izleyiciyle, yani “alımlayıcıyla” göz göze gelmek. Kişi, derinliğince derinlik algılar burada. Bir süre yabancılaşma konusunu projelerimde, resimlerimde ele aldım ama sonda gördüğüm şu oldu. Mevlana, “Her ne arıyorsan kendinde ara; senin canının içinde bir can var, o canı ara. Senin dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara. Eğer yürüyen dervişi arıyorsan, onu senden dışarıda değil, kendi nefsinde ara” demiş. Biz, bize ait olanı hep dışarıda aramaya çalışmışız. Yabancıyı bizden olmayanda görünür kılmaya çalışmışız. Oysaki biz o, o bizmişiz.

TRT’nin yıllar önce yayın kapanışında kullandığı daireyi simgesel olarak kullandığınız resimleri de çok beğeniyorum. Bu simgeye siz ne gibi yüklemeler yapıyorsunuz?
Çocukluğumun sembollerinden biri de oydu. Özellikle tek kanallı dönemin yani sistemin size ne verdiyse onu doğru kabul ettiğiniz dönemin en önemli sembollerinden biriydi benim için. Eski olanı, geride kalanı canlandırıp günümüze getirmek istemiyorum. Ama bilen anlamıştır. O da bir sembol sonuçta. Sembol okumayı bilen kişi, sınırlı kelimelerle anlatılmayacak olanı sembollerle daha kapsamlı ve kolay anlatabilir. Söylemek istediğini daha kalıcı hale getirilebilir.

Dijital alanda bir projeniz var mı? Olacak mı?
Dijital sanat dediğimiz, var olan üretimden yola çıkılarak yapılan eylemler toplamı. Daha önceden de üretimlerimde disiplinlerarası çalışmalar vardı, şimdi de olacak. Özellikle NFT üretimleri aşaması yakın bir zamanda başlayacak.

“Ölüm yok dönüşüm var”

Genç sanatçılara destek olmaya çalıştığınızı da biliyoruz. Gençlere ne gibi önerileriniz olabilir?
Elimden geldiğince var olan bağlantılarımı kendimden yaşça daha genç arkadaşlarımla paylaşıp bu ağı genişletmek istiyorum. Paylaştıkça çoğalacağız diye düşünüyorum. Onlara söyleyeceğim her şeyi, ben kendim de yaşıyorum. Öncelikle gerçek dünyada yaşamıyoruz. Ölüm diye bir şey yok, dönüşüm var. O yüzden korkmanın anlamı yok. Dünyayı gezsinler, dil öğrensinler, ellerinden geldiğince her türlü işi yapsınlar. Hızlı okuma eğitimi alsınlar, merak ettikleri kitapları okusunlar, sohbet edip yeni insanlarla iletişim kursunlar. Dünyayı yakından takip etsinler ve spiritüel taraflarını beslesinler.

Kadir Akyol genç sanatçıları önemsiyor ve onlara şöyle bir öneride bulunuyor: “Dünyayı yakından takip etsinler ve spiritüel taraflarını beslesinler.”

Pandeminin ilk zamanları kadar izole değiliz şimdilerde. Yaklaşık iki yıl önce çok daha kapalıydık. Siz o dönemi duygu ve üretim olarak nasıl yaşadınız?
Benim en verimli, bereketli dönemimdi. Bolca üretim yapacak vaktim oluştu. Bu bir ironi değil, gerçek. Özellikle yurt dışı kitlesine ulaşmamı sağladı o dönem.

En son serginiz ne zaman oldu? Ne gibi dönüşler aldınız?
Galeri Gama’dan Şule Claire Altıntaş ile Amerika’daki Miami Art’taydım. Sergiye bizzat katılım gösterdim ve yüz yüze çok güzel dönüşler aldım. Yeni birçok projeye açılım sağladı son sergim. İlaveten şu anda da AKM’de Beste Bürsu küratörlüğünde “Birlikte Var Olmak” adlı karma sergide eserlerim yer alıyor. Son olarak da Londra’da Miart Gallery London’da ‘Beyond Borders’ adlı karma sergiye katılıyorum.

Sizi takip edenlere bir mesaj vermek ister misiniz?
İçinizden ne geliyorsa onu yapın ve özgür olun.