Ekim11 , 2024

Masalların tarihinden tarih olan masallara

İlgili Yazılar

Sınırları Aşan Bir Beğeni Olarak Saz Üslubu ve Ressam Şahkulu

Boyanmamış renksiz kağıtlara, mürekkeple hafifçe renklendirilmiş hareketli desen ve...

Bihrat Mavitan’ın düş yolcuları

Galeri Selvin’deki Bihrat Mavitan heykel sergisi, kentin hareketli kültür...

“Her roman bana yaşamak için bir neden sunuyor”

Son yıllarda özellikle Alâmetler Kitabı ve Dünyadan Aşağı kitaplarıyla...

“Sanat eseri, sosyal statü göstergesi değil, iç mutluluk aracıdır”

Sanat hukuku alanındaki çalışmaları ve eser sahiplerinin haklarını korumaya...

Sanatı, tuvalden çıkıp zihinlere, duygulara uzanıyor

Sanat, ona bir kez olsun temas edenlerin peşini hiç...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Marina Warner, Bir Zamanlar Bir Ülkede kitabında, özellikle peri masallarına ve yer yer Binbir Gece Masalları’na zaman – mekanın, siyasal – kültürel gelişmelerin, bireysel dokunuşların, şıpınişi uyarlamaların, ideolojik kavgaların ve toplumsal dönüşümlerin odağından bakıyor.

Üniversitede komedya dersimiz vardı. Henry Bergson’ın Gülme kitabını, Aristoteles’in, Poetika’sını ve daha nice kitabı okuyup anlamaya çalışırken bir arkadaşımız dersin anlamından uzaklaştığını söyleyip cilalı bir espri yapmıştı, komikten çoktan sapmış, sıkıldıkça sıkılmıştık. Teoriye dalmak anlamayı sağlayabileceği gibi anlamdan büsbütün uzaklaştırabiliyor, dersimizi almıştık.

Yıllar sonra dinlediğim ve okuduğum yığınla masalın üzerine masalın teorisiyle ilgili kitaplara gömülürken hep aynı çelişkiyi yaşıyorum: Masalın kendisinden daha özlü ya da daha güzel şeyler söyleyecek mi bu kitap?

Binbir Gece Masalları’yla ilgili aldığım radikal karara hep uymuş, oradaki masallar hakkında “atıp tutan” kitaplara, makalelere yüz vermemiştim. Bunun aksine, Avrupa merkezli peri masalları hakkında öyle ya da böyle okumuş, her seferinde bir de oradan bakmıştım, Grimmlere, Andersen’e, Perrault’ya.

Marina Warner, Bir Zamanlar Bir Ülkede kitabında, özellikle peri masallarına ve yer yer Binbir Gece Masalları’na zaman – mekanın, siyasal – kültürel gelişmelerin, bireysel dokunuşların, şıpınişi uyarlamaların, ideolojik kavgaların ve toplumsal dönüşümlerin odağından bakıyor. Perilerin dünyasından yola çıkıp üç beş yıl öncesindeki masal uyarlaması film ve animasyonlara kadar uzanıyor. Psikanalist kanepesinde panikleyen masalın imdadına yetişip sesine ses katıyor, bir tutam oradan, iki çimdik şuradan deyip eklediği malzemeyi dev masal kazanında karıştırıp duruyor. Feminist teorileri çok seviyor, Angela Carter’ı adeta süperkahramanı belliyor, kırıntıların savrulduğu ve yolların bilinmezleştiği çağda hepimizi masal izciliğine çağırıyor.

İnancın kadim dünyasından bugünün koyu kuşkuculuğuna bakan bin gözlü haliyle masallar, dünyamızı şenlendirmeye devam ediyor. Peter Pan yazarı Barrie kadar karamsar olmaya ne hacet, periler, cinler, sihirli nesneler hala hayatımıza neşe ve umut saçıyor. Auden, birincil ve ikincil dünyadan söz etmiş, duyularımızla tanığı olduğumuz birincil dünyanın ötesine sarkan imgelemimizi peşine takıp adeta zorla kendini kabul ettiren “tepetaklak dünya”. Çoklu evren teorilerinin işten sayılmadığı bugünlerde iki ya da daha çok dünyalı olmaya “gerçekten” ihtiyacımız var. Yoksa birisi size kendi berbat gerçekliğini dayatıp “iş – eş, araba – ev” gibi bir fukaralığa davet edebilir. Nasılsın yerine “kaç?” diyecekler, sayılamayan şeyleri sadece vaktiyle gördükleri İngilizce dersinden hatırlayacaklar. “Dünyevi kuşkucular”, deneyimledikleri dünyanın mantığını söküp atan masalsı evrene daha da yaklaşabilmek adına büyülü nesneleri, yerleri, kişileri ve sözleri yok saymıyor, sayamıyor. Belki de bu yüzden, iki yüzyıl önce paramparça prensliklerden oluşan siyasal yapıyı, masalları derleyerek birleştiriyor Grimm Kardeşler. Taht oyunlarına galebe çalıyor masallar. Köylülerin bellekleri ve dilleriyle mayalanıyor Prusya! 

Hayvanlar sahne almış, insanca söylemiş eylemiş masallarda, Binbir Gece Masalları’ndaysa cin peri hayvan insan büsbütün birbirine karışmış, kat kat giyinip soyundukça değişmiş dönüşmüş. Saf karakterler kurnazları silkelemiş, yoksullar varsılları saraylarından etmiş, zor görevleri hemen halleden kahraman, imkansız görevlerde biraz oyalanmış. Masallardaki bunca şiddet, acımasızlık, belkoparan, sefil bırakan yoksunluk, hiç şaşmayan mutlu sonuyla umudu mayalıyor. Bugünün başarı hikayelerini hatırlayın; vurgu hep zorluklara, üstesinden gelinecek gibi durmayan şartlara değil mi?

Sesle kendini var ediyor masallar, fantazyanın büyük ustası Philip Pullman, “Peri masalı yazılı metin değildir” diye vurguluyor. Masalların toplu bilinçaltının ürünü olduğunu savunan evrenselcilerle, masalların gezip durduğunu öne süren yayılmacılar arasındaki tartışma, sanki bu sesi ıskalıyor. Kişi, kavim, sınır, ülke bilmez masalların doğması ve yaşaması için sesini duyurması yeterli.

Ehilleştirme, edepli kılma; kolunu kanadını kırmayla sonuçlanmış çoğu zaman. Fazla formel, ya da mecalsiz bulduğu masalları cilalayan, söküklerini dikip kolalayan Wilhelm Grimm, müdahalesi onaylanan sayılı kişilerden. Viktorya dönemi ahlakçıları, kolları sıvayıp budama işini abartmış, işin tadını kaçırtmışlardır. Italo Calvino, bulabildiği her kaynaktan şen şakrak masal toplamış olduğu gibi okura tapulamış, Binbir Gece Masalları’yla şöhreti katlanan Andrew Lang ise 12 ciltlik külliyatına ne bulduysa tıkmıştır.

Bugün özgürleştiren, sanatçının yorumuyla metni zenginleştiren resimlerin aksine, 19. yüzyıl resimlemesi masalların gençlere ve çocuklara ulaşmasında aracı ve eğitsel bir rol oynamış. Grimm masallarını resimleyen ve yumuşatan Cruikshank’i, dostu olan Dickens bizzat paylar; olduğu haliyle korunmasını beklediği masalların, sahtekarlığa alet edildiğini ve çalındığını söylemekten çekinmez.

Grimm masallarıyla büyüyen Freud’un mit ve masal dünyasından devşirip kavramlaştırdığı kompleksler, çatışmalar, teorisinin belkemiğini oluşturan rüya analizleri masalları yeni yorumlara, yeniden yazmalara açmakla birlikte, adeta eşeğin aklına düşürdüğü karpuz kabuğu vasıtasıyla herkesi toparlayan masalın karşısına bölen parçalayan anti-masalı çıkarıyor. Çok etkili, başarılı ve bir o kadar da kusurlu Bettelheim’ın  “Masalların Büyüsü” ile açılan çığır Angela Carter’ın  feminist perspektifiyle bambaşka bir ivme kazanıyor.

Maria Tatar’ın vurgusuyla “tutuşturucu gücü” ile ikincil dünyamızı kalkındıran peri masalları, yapısöküme, aşırıyoruma ve siyasi doğruculuğa kurban ediliyor sanki. Altında bizi toplayan şemsiyeyi, kulağımızı doyuran sesi ara ki bulasın.

Marina Warner gene de iyimser, olan olmuş diyor adeta, biz masalımızın peşine düşelim.