Temmuz27 , 2024

Sanatçı ne yaşamışsa hangi koşullardaysa bilinçaltına onlar yerleşir

İlgili Yazılar

Türk sanatının zarif temsilcileri

Geleneksel Türk sanatlarının ve kültürünün yaşatılmasında, dünyaya tanıtılmasında büyük...

“Biz onu en çok siyah beyaz görüntülerinden sevdik…”

“İlk işimiz Atatürk belgelerini kurtarmak. Bunu bu ülkeye ve...

Bir nesil onun sesiyle büyüdü: Jeyan Tözüm

Tiyatro, sinema ve seslendirme bütün olarak bir insan olsaydı...

“Fotoğraf, benim için müthiş bir terapi aracı oldu”

Uzun yıllardır fotoğraf sanatı ile ilgilenen iş insanı Serhan...

“Fotoğraf makinem, fırçam; yaşamın kendisi ise boyalarım oldu”

Çektiği fotoğraf karelerine yaptığı dijital müdahalelerle ortaya koyduğu eserlerinde...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

SÖYLEŞİ:  SENUR AKIN BİÇER

Dünyaca ünlü dergilerin kapakları için çizdiği eserlerle, sanattaki başarısını uluslararası alana taşıyan Gürbüz Doğan Ekşioğlu, İthaf Sanat’ın konuğu oldu. “Lisede tembel bir talebeydim. Bütün zamanımı resimle geçirirdim” diyen sanatçı bir yandan sanatını yapıyor diğer yandan da akademisyen kimliğiyle geleceğin sanatçılarını yetiştiriyor.

Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile yüz yüze yapmayı planladığımız söyleşiyi, pandemi şartları nedeniyle dijital platformda ama yine de keyifle gerçekleştirdik.

Çalışmalarıyla ülkemizde olduğu kadar uluslararası alanda da ses getiren Gürbüz Doğan Ekşioğlu, hem illüstratör hem karikatürist hem de ressam şapkalarını öylesine etkileyici bir şekilde birleştiriyor ki çalışmalarının her biri sanatseverlerin aklına ve kalbine aynı anda dokunuyor. Dünyaca ünlü The New Yorker dergisinin kapaklarını süsleyen eserleri, UNICEF için yaptığı kartpostal çalışmalarının yanı sıra bazı kitap kapakları, onun sanatını daha da özel kılan yelpazedeki belli başlı noktalar. Bir sanatsever olarak çalışmalarını yakından takip ettiğim bu değerli ismin, dergimizin bu sayfalarında konuk edeceğim ilk sanatçı olmasından da çok mutluyum. Onunla çocukluk döneminden sanat eğitimine, uluslararası alana açılmasından geleceğin sanatçılarını yetiştirirken önem verdiği noktalara kadar pek çok konu hakkında sohbet ettik.

Pandemi döneminin en favori haberleşme yöntemlerinden biri olan Zoom aracılığıyla yaptığımız bu söyleşinin hemen öncesinde The New Yorker, sekizinci kez kapağına onun eserini taşımıştı. Pandemi nedeniyle ekrandan yaptığımız bu söyleşinin samimiyeti ve heyecanı, yüz yüze görüşmeyi aratmadı. Bu değerli sanatçımız ile yaptığımız görüşmenin ardından yeniden fark ettim ki sanat üzerine konuşmak bile iyileştiriyor. Şimdi sizleri Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun tıpkı çizgilerinde olduğu gibi içten, sade, net ve yaratıcı sohbeti ile baş başa bırakıyoruz…

Sizinle ilgili tanıtım yazıları hep Ordu’nun Mesudiye ilçesinde doğdu, diye başlıyor. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Henüz küçük bir çocukken resim ya da çizimle aranızda özel bir bağ olduğunu hissettiğiniz zamanlar oldu mu?

Ordu’nun Mesudiye ilçesi, Aşağı Gökçe köyünde doğmuşum, 5 kardeşin en küçüğüyüm. Babam devlet memuru, annem ev hanımıydı. Kışın kasabada, yazın köyde yaşardık, oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Birdirbir, saklambaç gibi oyunlar oynardık. Kağıt, kalem ile tanışıncaya kadar çamurdan masa, sandalye, insan yapardım. Çocukluğum güven ve sevgi içinde, mutlu ve huzurlu geçmiştir. Çizimlerim, çocukluktan başlayıp yetişkinliğe kadarki yaşamımı büyük ölçüde kapsamaktadır. Elma, deniz, balık, şemsiye, gece resimlerim o döneme ilişkindir.

Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokuluna girmeden önce iki yıl inşaat mühendisliği okumuşsunuz. İnşaat mühendisliğini neden tercih etmiştiniz ve ardından güzel sanatlara geçişiniz nasıl oldu?

Şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlara girmem gerekirken bir öneri ile Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulunun sınavına girdim. Kazanamayınca, üniversite puanım da inşaat mühendisliğine denk gelince iki yıl orada okudum. Tekrar Tatbiki’nin sınavlarına girdim, grafik bölümünü kazandım.

Daha önce yedi kez The New Yorker’a kapak olan Gürbüz Doğan Ekşioğlu, dergimiz yayına hazırlandığı sıralarda bir kez daha pandemi çalışması ile dünyaca ünlü dergiye kapak oldu. Dergide ayrıca Ekşioğlu’nun koronavirüs pandemisi deneyimlerine ve krizin bitmesine yönelik umutları hakkındaki röportajına da yer verildi.

NEW YORKER DERGİSİ ÇALIŞMA TEKLİF ETTİ

1977’den bu yana çiziyorsunuz. Yurt içinde büyük beğeni toplayan sayısız çalışmanızın yanı sıra The New Yorker’a çizdiğiniz sekiz kapak, Forbes dergisi için yaptığınız çalışma, New York Times gazetesinde yayınlanan illüstrasyonlar, Discovery Mag için tasarladığınız kitap kapakları ve UNICEF için hazırladığınız iki kartpostal, sizin sanatınızla tüm dünyaya ulaştığınızın da göstergesi. Özellikle The New Yorker’a çizme sürecinizin nasıl geliştiğini dinleyebilir miyiz?

Ulusal ve uluslararası yarışmalarda çok ödül aldım. I love♥NY logosunu yapan Milton Glaser’e işlerimin fotoğraflarını gönderip ondan poster istemiştim; poster ve bir mektup geldi. Milton Glaser’ın işlerim için “kendi alanında çok mükemmel” cümlesini okuyunca orada, New York’ta yaşayan  sınıf arkadaşımdan cesaret alarak New York’a gittim. Dosyamı nereye gösterdiysem beğenildi. The New Yorker dergisi çalışma teklif etti. İstanbul’a dönünce yapıp gönderdim ve 1992 Ocak sayısında kapağım yayınlandı. Diğer işlerim de dosyamın beğenilmesiyle oldu.

Bu dergi, tüm dünyada yayıncılık açısından çok büyük önem taşıyan bir yayın, öyle değil mi?

The New Yorker dergisi 1925 yılından bu yana her hafta kesintisiz çıkan bir dergi. Kültür, sanat ve son yıllarda daha da fazla siyasete yer veren bir yayıncılık yapıyor. Muhalif bir dergi, kapaklarında sadece illüstrasyon kullanıyor, bu dergide kapağı yayınlanan sanatçı dünyanın her yerine iş yapabilme onayını almış oluyor.

Çizdiğiniz kedili kapakların yanı sıra İkiz Kuleler saldırısı ile ilgili kapağınız da geniş yankı uyandırmıştı. Tüm bunların sizde uyandırdığı duyguyu bizimle paylaşır mısınız?

İkiz Kuleler kapağımda anlatmak istediğim; terör barışı yok edemez, İkiz Kuleler yok oldu ama bizim bütün binalarımız ikiz, yok edemezsiniz.

Birçok ünlü yazarımızın kitabı da sizin eserlerinizin yer aldığı kapaklarla göz kırpıyor okuyucuya. Kitap kapağı çizerken nasıl ilerliyorsunuz?

Kitap kapağı için özel siparişle yaptığım kapak çalışması üç beş tanedir. Diğerleri tüm işlerimden, yazarın “Bu kapak olsun” diye seçmesiyle olmuştur. Dergi kapağı ise çok yaptım. Belki 200-300 dergi kapağı vardır.

İllüstratör, karikatürist ve ressam… Her üçü de sizi tanımlayan kelimeler. Aralarında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Ben, resim eğitimi almak için İstanbul’a gelmiştim. Tesadüfen grafik bölümüne girince grafik sanatının görsel iletişim alanı olduğunu kavrayabildim. Ressam olma duygum, görsel iletişimin ifade dallarından illüstrasyon ve karikatürle tatmin oldu… İllüstrasyon daha resimsel, karikatür daha sade ve eleştirel farklılık içerir. 34 kişisel sergi açtım. Ressamlar ressam, grafik tasarım camiası illüstratör, karikatür camiası da karikatürist olarak tanımlar beni.

“Çalışma odam dağınıktır” diyorsunuz bir söyleşinizde. Nasıl bir ortamda çalışmayı seversiniz, günün hangi saatlerini tercih edersiniz?

Çalışılan oda dağınık olur, hep çalıştığım için odam genellikle dağınıktır ama her şeyin yerini bilirim. Öğleden sonra ve gece yatıncaya kadarki sürede çalışmayı severim.

PANDEMİDE KENDİME DAHA FAZLA ZAMAN AYIRABİLDİM

Pandemi sizi nasıl etkiledi? Çalışmalarınıza nasıl yansıdı bu durum?

Pandemi beni olumlu etkiledi, diyebilirim. Herkes gibi kendime fazla zaman ayırmış oldum. Pandemiyle ilgili 20’ye yakın iş üretmiştim, ayrıca kendim için de orijinal işler üretebildim ve devam ediyorum. Haftada iki buçuk gün online dersim var. Online ders yapmak yorucu olmasına rağmen diğer hoca arkadaşlarım gibi bunu başarabildim. Tabii ki pandeminin olumsuz yanları da çok, insan  sosyal bir varlıktır ve insan karşısındaki insanla vardır. Arkadaşlar, etkinlikler açısından çok etkilendik. Çünkü biri Belçika’da olmak üzere dört sergim vardı. Bir de Covid-19 olayının gittikçe tırmanması ile endişe daha da arttı. Dilerim bu günler geçer ve yeniden gerçek hayata döneriz.

Çalışmalarınızda öne çıkan figürler var; kediler, fincanlar, merdivenler… Kedilerin bu denli yoğun olması, yaşadığınız Moda semti ile mi ilgili yoksa hayatınızda hep önemli bir yerleri var mıydı? Fincanlar, merdivenler sizin için ne anlama geliyor?

Sadece benim için değil, bütün sanatçılar için geçerli olan şu; ne yaşamışsak veya hangi koşullardaysak bilinçaltımıza onlar yerleşir ve onlarla ilgili işler üretiriz. İlk yaptıklarım; merdiven, çukur, uçurum gibi temalardı. Deniz, ağaç, özellikle elma ağacı, özgürlük ve barışın temsilcisi olarak beyaz kuş gibi konuları resimlerimde öne çıkardı. The New Yorker’da ilk kapağım kedili bir illüstrasyondu ve büyük ilgi gördü. İkinci kapağım da fincanlı idi. Kedi ve fincanla ilgili çalışmalarım bu iki kapağın devamı olarak geldi. Bir özel bankanın faaliyeti için 24 ayrı fincanlı illüstrasyon yapmıştım. Media Cat dergisinin de bir yıl boyunca kedi konseptli kapağını yapmıştım.

Ekşi Sözlük’te sizinle ilgili olarak “Lise yıllarında sürekli tavlada yendiğim kişi” diye yazmışlar.

Lisede tembel bir talebeydim, bütün zamanımı resimle geçirmeyi seviyordum. Okul öğleye kadar ve öğleden sonra olmak üzere iki gruptu, ben öğlenciydim. Arkadaşlarla tavla, bilardo oynadığımız Deniz Gazinosu adlı mekanda buluşurduk. Aslında burası kahvehane idi. Orada tavla oynar, sonra yürüyerek okula giderdik. O dönemden kalma bir anı ama kim yazmış bilemiyorum.

HER TAKİPÇİME ÜŞENMEDEN CEVAP VERİRİM

Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz, çizimlerinizi paylaşıyor ve neredeyse  gelen tüm yorumları cevaplıyorsunuz. Nasıl bir denge tutturdunuz sosyal medyada?

Sosyal medya hepimiz için kendimizi ifade edebilme alanı oldu. Yayın ve reklam dünyasına çok iş yaptım. Her konu için üç ila 15 arası eskiz yaparım. Dijital çizim teknolojisi telefonuma kadar gelince film veya haber izlerken, çayımı da içerken bir yandan da güne ilişkin veya daha çok geceye ait çizim yapar paylaşırım. Eğer karşımda takipçiler olmasa ben de üretip çizmwezdim. Bu nedenle ürettiklerimi birlikte üretiyoruz, diye düşünürüm. Her insan, çok değerli ve saygındır. Takipçiler lütfedip yazıyorlar eğer en azından beğeni yapmaz veya cevap vermezsem onlara karşı saygısızlık etmişim gibi hissederim. Hiç üşenmeden, iki satır da olsa yazarım.

Kediniz Küllü’nün çalışma masanıza kurulduğu bir fotoğrafa, takipçilerinizden gelen “Gömlek müthiş duruyor” yorumuna siz de “İkinci el” diye cevap yazmışsınız, bir gülümseme emojisi de ekleyerek. Giderek artan tüketim çılgınlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz neden, ne zamandan bu yana ikinci el ürünler kullanmayı tercih ediyorsunuz?

Öteden beri  eski eşyalara, antikalara ilgim vardır. Eşim de ben de bitpazarlarına gitmeyi çok severiz. 80’li yıllarda ikinci el kıyafetleri Topkapı’da açılan bitpazarından alırdı. Kadıköy’de Yeldeğirmeni bölgesinde çok sayıda ikinci el mağazası açıldı ve o mağazaları dolaşmayı da çok seviyoruz. Ucuz olmasının yanı sıra çok özgün kıyafetler bulmak da mümkün. Tanesi beş liraya olan gömleklerden onu mu alsam bunu mu alsam diye düşünürken baktım beşini birden almışım. Dükkana destek olsun diye de paylaşmıştım.

Tüketim kapitalizmin tuzağı. Bize reklamcılıkta şunu öğretmişlerdi; reklam, ihtiyaç olmayan bir ürünü ihtiyaç gibi gösterip satmak. Belki iki yılı geçmiştir yeni bir giysi alma ihtiyacı duymadım.

Hepimiz zaman zaman zorlanıyoruz, zorlandığımızı hissediyoruz. Siz en çok ne zaman, neden zorlanıyorsunuz ve bu hissi aşmak, kendinizi “yolda” tutmak için neler yapıyorsunuz?

Zorlanmak olmasaydı gelişemezdik, dağın en tepesine çıkarken de zorlanırız ama çıktığımızda manzarasına da doyum olmaz. Bir de psikolojik olarak stresle, çaresizlikle ilgili zorlanma vardır ki bu çok zordur. Bu durumlarda kaldığımda paniğe kapılmadan, mantık içerisinde üstesinden geldiğimi biliyorum. Vazgeçmemek ve ısrarcı olmak da zorlanmayı eriten bir durumdur.

KİTAPLAR BEYİN İÇİN ORGANİK BESİN

Her söyleşinizde kitapların sizin için çok özel anlam ifade ettiğini belirtiyorsunuz. “Bana konusu sadece kitap olan resimler yap, deseler ömür boyu bunu yapabilirim diye düşünüyorum” demişsiniz. Kitaplarla aranızdaki ilişkiyi nasıl tarif edersiniz? Kitap, sizin için ne anlama geliyor?

Kitap, kitap sayısı kadar sonsuz, farklı dünya anlamına geliyor. Normalde insan gördüğü dünyayı tarif edebilir. Kitapla haşır neşir olan insan çok farklı dünyalar tarif edebilir. Bu her türlü şey olabilir, insanın hayal kurmasının sağlar, ufkunu genişletir. Nasıl vücudumuz için gereken vitaminleri besinlerden alıyorsak kitaplar da organik bir beyin besinidir. Bizi geliştirir, düşünce biçimimizi, estetiğimizi geliştirir. Kitap, kapalı haliyle bile ışık saçar. Kitaplar olmasaydı bu söylediğim cümleler de olmazdı.

Siz lisede çok iyi bir öğrenci değildim demiştiniz. Ama belli ki kitaplarla aranız hep iyi olmuş.

Evet evet, kitaplarla aram hep iyi oldu. Geçenlerde bir mesaj geldi. Şöyle diyordu “Ben, okulda (Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu) ne zaman kütüphaneye gitsem sizi kütüphanede bulurdum.” Öyleydi, tüm boş vakitlerimde okulun kütüphanesine giderdim. Ödünç kitaplar, dergiler alırdım. Okuldaki eğitimin dışında kitaplardan edinmiş olduğum bilgi, deneyim benim yolumu açmıştır, düşünce biçimimi değiştirmiştir.

COĞRAFYA KADERDİR SÖZÜNE İNANIRIM

Bir de ülkemizde sanata bakış açısı, sanatın geleceği gibi konularda düşüncelerinizi, öngörüleriniz öğrenmek isteriz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Coğrafya kaderdir, sözüne inanırım. İnsanın değerini, bulunduğu koşullar belirler. Benim Ordu, İstanbul ya da New York’taki algılanma biçimim veya yaptığım işlerin karşılığını bulmam farklıdır. Tabii ki içinde, maddi karşılığı olan her şey bir üründür ve pazarlanma, reklam onun değerini belirler. Gerçek sanatçı olmayan çok sanatçı var; çok sayıda sanatçı da bilinmiyor. Bu durum her dönem var olmuştur.

Siz hangi sanatçılardan etkilendiniz? Ülkemizden ve dünyadan çalışmalarını takip ettiğiniz isimler varsa bizimle paylaşır mısınız?

İnsan etkilenmeye çok açıktır. Bulunduğunuz bölgenin şivesi bizi etkiler o şive ile konuşuruz.. Sanatçı, edebiyatçı müzisyen… Kim varsa önündeki kişilerden etkilenmiştir. Babam hastanede memurdu, bir ilaç broşüründe Flemenk ressam Bosch’un sürrealist resmini kesip saklamıştım. Hala durur. Elime alır, her detayını incelerdim. Milliyet Sanat dergisindeki çalışmalarıyla Mengü Ertel (1931-2000)  ve I love NY logosunu yapan tasarımcı Milton Glaser (1929-2000), grafik alanında beni etkilemiştir. Turhan Selçuk ve Ali Ulvi Ersoy en başta olmak üzere birçok karikatür sanatçısından da etkilendim. Lisede Van Gogh’un resimlerinden çok etkilendim. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda Magritte’den (Belçikalı gerçeküstücü ressam) Dadaizm akımından, Man Ray’den (ABD’li fotoğraf sanatçısı) etkilendim. Aklıma gelen diğer isimler de Saul Steinberg (Rumen asıllı ABD’li karikatürist ve illüstratör), Roland Topor (Fransız oyun yazarı, ressam, şair, yönetmen ve film yapımcısı) Brad Holland (ABD’li illüstratör), Adolf Born (Çek ressam, karikatürist ve çizgi film yapımcısı), Gut Billout (Fransız illüstratör), Andre Françoise (Fransız karikatürist), Tomi Ungerer (Fransız grafik sanatçısı ve yazar) gibi çok sanatçıdan etkilendim. Onlar da başkalarından etkilenmişlerdi, benden de etkilenen öğrenciler, gençler var.

SÜREKLİ ÜRETİM HALİNDEYİM

Tüm bu sanatsal çalışmalarınızın yanı sıra sizi betimleyen çok önemli bir yönünüz daha var; akademisyenliğiniz. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde geleceğin sanatçılarına ders veriyorsunuz. “Gürbüz Hoca’nın odasına girdiğinizde başka bir dünyaya adım atmış gibi olursunuz” diyor sizi tanıyanlar…

Benim odam diğer akademisyenlerden farklı olduğu için ilgi çekiyor. Duvarların her yerinde bana ait işler vardır. Sürekli üretim halinde olduğum için yaptıklarını asıyorum, yapıştırıyorum. Duvar, ev, atölye her tarafta üretmiş olduğum resimlerin vardır. “Aslan yattığı yerden belli olur” atasözünde olduğu gibi doktorun tıp ile ilgili kitapları olur, avukatın hukukla ilgili. Sanat daha renkli olduğu için odam daha çok ilgi çekiyor. Yeditepe Üniversitesinde de öyle, Marmara Üniversitesinde de öyle idi.

Geleceğin sanatçılarını yetiştirirken ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?

Öğrenciyi yetiştirirken kendi yapmış olduğum çalışmalar doğrultusunda ödevler veriyorum, ne biliyorsam ve yapıyorsam onlara gösteriyorum. Tavsiye vermiyorum. Tavsiye istediklerinde ise mesleklerini sevmelerini, sevdikleri alanda iş yapmalarını söylüyorum. Çünkü grafiğin de çok farklı alanları var, doktorluk gibi. Sevdikleri dalı seçmelerini ve çok çalışmalarını, ilk etapta para kazanmaktan çok öğrenmenin devam etmesi gerektiğini söylüyorum. Yani aslında kendi yaptığım şeyler üzerinden tavsiye veriyorum.

Bize değerli zamanınızı ayırdığınız için tekrar teşekkür ederim. Eklemek istedikleriniz varsa duymaktan mutlu oluruz…

Derginiz hayırlı olsun. Yayıncılık zor bir alan, çok tebrik  eder, emeği geçenleri kutlarım. Derginizde bana yer verdiğiniz için de çok teşekkür ederim.