Kasım2 , 2024

Sanatla ilgilenen bir toplum kötü olabilir mi hiç?

İlgili Yazılar

Şimdi Contemporary İstanbul zamanı!

Türkiye'nin önde gelen çağdaş sanat fuarlarından Contemporary İstanbul, 19....

Türk-Japon Dostluğu Odağında Rakugo ve Komedi

400 yıllık hikaye anlatma geleneği Rakugo, Japonya-Türkiye diplomatik ilişkilerinin...

Sinema dünyasının ortasında Kalkütalı bir komple sanatçı

Sinemayla dopdolu yirmili yaşlarım geri gelmese de eski...

istanbulansiklopedisi.org erişime açıldı

Reşad Ekrem Koçu’nun “İstanbul Ansiklopedisi”nin basılı ciltleri ile ilk...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Uzun yıllardır ülkemizde yaşayan Azerbaycanlı ressam Vahid Novruzov’a göre sanat, bizi yaşatan, toplumları bir arada tutan en güçlü silah.

SÖYLEŞİ: SELİNAY YÜKSEL

Azerbaycanlı Ressam Vahid Novruzov, 2001 yılından bu yana Türkiye’de yaşıyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Öğretim Üyesi olarak da görev yapan Novruzov’un resimleri sadece tuval üzerinde kalmıyor; izleyenin duygusal dünyasına ve hayatın her alanına dokunuyor. Onun fırçasından çıkan eserler, görsel anlatım güçlerinin yanı sıra duygusal bir derinliği ve düşünsel bir zenginliği yansıtıyor.
Sanata olan olan yeteneği henüz beş yaşındayken fark edilen, altı yaşından itibaren de yatılı okullarda sanat eğitimi gören Novruzov, “Yetenek bir mum ışığına benzer, yakarsınız ama korumazsanız sönüp gider. Ben sanata delicesine aşık olduğum için o ışığı korumak adına sürekli çalıştım” diyor. Onun Azerbaycan’da başlayan ve ülkemizde devam eden sanat yolculuğuna daha yakından tanık olmak ister misiniz?

1965 yılında Azerbaycan’da doğan Vahid Novruzov, 2001 yılından bu yana Türkiye’de yaşıyor ve resim yapıyor.

Resme olan yeteneğinizi nasıl fark ettiniz?
Ben Azerbaycan’da doğdum. Sanata değer verilen bir evde büyüdüm. Ağabeyim ressamdı, babam ise demir dökümcü olmasına rağmen günlerini sanatla geçirirdi. İşten eve geldiğinde beni yanına alır, odasında tek bir bıçakla heykel yapar, bir yandan da benimle konuşurdu. Bu süreçte, hem sanatın teknik yönlerini hem de insanın iç dünyasına nasıl dokunduğunu öğrenme fırsatı buldum. Babamın bana olan ilgisi ve rehberliği ile sanata olan merakım giderek daha da büyüdü. Bu merak, evimizin, sanatsever insanların sık sık uğradığı bir buluşma noktası olmasıyla iyice pekişti. Bu ziyaretlerde, sanat hakkında ilginç sohbetler dinlemek bana farklı perspektifler kazandırdı.
Böyle bir ortamda büyürken sanata ilgi duymamak mümkün değildi. Zaten resim yeteneği de tam böylesi çocukluk çağlarında keşfedilir. “Keşfedilir” diyorum çünkü bu keşfi genellikle başkaları yapar. Bunun nedeni, insanların genellikle kendi yeteneklerini fark etme konusunda objektif olamaması. Çocukluğumun bu özel ortamı, sanata olan ilgimin köklerini oluşturdu ve bu ilgi hayatım boyunca beni yönlendirdi. Ailem ve büyüdüğüm çevre, tutkumu besleyerek beni sanatın büyülü dünyasına itti, ben de bu yolda ilerlemeye devam ettim.

Azerbaycanlı bir sanatçı olarak ülkenizdeki eğitim ve sanat ortamının sizi nasıl etkilediğini anlatabilir misiniz?
Çocukluğumda Azerbaycan’da bir gelenek vardı; öğretmenler, köyleri ve kasabaları dolaşarak üstün yetenekli çocukları bulur, bu çocukları ilgi alanlarına göre yönlendirirdi. Bu gelenek sayesinde ben de ailemin izniyle altı yaşından itibaren yatılı okullarda eğitim aldım. Yatılı okula başladığım ilk yıllarda, ortaokul birinci sınıfa kadar resim ve sanat dersleri alıyordum. Ortaokulda ise öğretmenlerim beni yeteneğime ve ilgime göre yönlendirdi. O zamanlar, babamın da etkisiyle, heykel sanatını çok seviyordum ancak öğretmenlerim resim konusunda daha fazla yeteneğim olduğunu düşündü ve eğitim hayatım bunun üzerine şekillendi.
Zaten daha kreş eğitimi alırken öğretmenimizin bizi müzelere ve sergi açılışlarına götürmesi -ailemin de etkisiyle- bende güçlü bir temel oluşturmuştu. Farklı kültürlerin sentezlendiği Azerbaycan eğitim sisteminin her kademesi de sanatı destekleyince tutkumu geliştirmek için birçok fırsat buldum. Ayrıca söylemeden edemeyeceğim, bizim ülkemiz sanatı çok seviyor. Örneğin düğünlerimizde sadece dans edilmez; şiir dinletileri yapılır, aşıklar gelir, destanlar söyler. Küçükken dinlediğim o şiirler ve destanlar benim gözümün önünden geçerdi şekil olarak. Gençliğimde İtalya’yı anlatan bir kitap okumuştum. O kitabı okurken gözümde hiç görmediğim bir ülkeyi, İtalya’yı canlandırmıştım. Yıllar sonra İtalya’ya gittiğimde gördüm ki yüzde 40’ı hayalimdeki İtalya! İşte Azerbaycan’daki eğitim sistemi bunu destekliyordu. Ben de bunu çalışarak iyice güçlendirdim. Yani çalışırsan bu iş oluyor. Yeteneğin olabilir ama çalışmazsan hiçbir önemi yok. Bu noktada söyleyebilirim ki yetenek bir mum ışığına benzer, yakarsınız ama korumazsanız sönüp gider. Ben sanata delicesine aşık olduğum için o ışığı korumak adına sürekli çalıştım.

Hayatınızın bir döneminde yatılı olarak eğitim almışsınız. Aileniz bu kararı nasıl vermiş?
Babam ince bir ruha sahipti. Ancak annem, geçmişe bakarak ressamların zor bir hayata sahip olduğunu düşünüyordu, Van Gogh gibi. Bizim kültürümüzde de birçok ressamın hayat hikayesi benzer zorluklarla dolu. Bunun nedenini hep şöyle düşündüm; ressamlar sanatlarına o kadar bağlıydı ki bu onlara manevi bir zenginlik veriyordu. Bu yüzden maddi zenginliği pek önemsemiyorlardı. Annem de tam bu nedenle resim üzerine bir kariyer inşa etmemi istemiyordu. Dedem gibi doktor olmamı veya savcı olmamı istiyordu. Ancak zamanla fark etti ki ben resme olan tutkumdan vazgeçmiyorum. Bir süre sonra büyük ihtimalle, “Bu çocuğu çok fazla zorlamayayım, ne istiyorsa onu yapsın” dedi. Babam da kararıma destek verince yatılı okula başladım. Sonuç olarak resim yapmaya hep devam ettim. İyi ki de ettim çünkü hayatta başka bir şey becerebileceğimi sanmıyorum.

Vahid Novruzov geçen yıl katıldığı Arnica Art Land Sanat Çalıştayı’nın bu yıl da konuk sanatçılarından biriydi. Sanatçı çalıştay sonrası fabrika sergisinde eserleriyle birlikte…

İYİ Kİ RESİM YAPIYORUM…

Sanata ve resme bakış açınızı nasıl tanımlarsınız? Sizin için resim yapmak ne anlama geliyor?
Resim yapmak benim için bir yaşam tarzı, yaşamın ayrılmaz bir parçası. Ona sadece bir meslek olarak bakmıyorum; aksine, benim için bir tür nefes alanı. Birçok ressam için de durum aynıdır. Öğrencilerime özellikle güzel sanatların, kıskanç bir sevgili gibi olduğunu anlatırım. Çünkü sanat, ilgilenmezseniz size kapılarını açmaz. Bu yüzden sanatta bir yerlere gelebilmek aşırı bir sevgi, tutku ve bağlılık gerekiyor.
Sanatçının işi parayla veya maddi kazançla ölçülemez. Bu nedenle sık sık söylerim: “Ressamların kalbi saftır ama bu bilgili bir saflıktır.” Ben ressam olarak güzeli ararım ve onu ifade ederim. Bunu başarmak için bile, resimlerimi düşünerek uyuyor ve güzel bir şekilde uyanıyorum. Yani aslında hayatımdaki tüm iyilikler ve güzellikler, resim yapmam sayesinde benimle. Bu yüzden sürekli olarak “İyi ki resim yapıyorum” diyorum. Mesela en büyük hobilerimden biri kitap okumak yani bilgi edinmek. Bu da aslında sanatla bağlantılı, çünkü sanatla ilgili daha fazla bilgi edindiğinizde, yaratıcılığınızı daha da zenginleştirebilirsiniz. Ben bütün enerjimizi sanata bağlamamız gerektiğine inanıyorum. Elbette, ne kadar bağlarsak bağlayalım, ömrümüz sanatın güzelliklerine yetmeyecek ama biz yine de ondan vazgeçmeyelim. Çünkü sanat, hayatın içindeki en güzel ve anlamlı kavramlardan biri.
Etkilendiğiniz sanatçılar veya akımlar var mı? Bu akımlar sizin tarzınızı nasıl etkiliyor?
Leonardo da Vinci’nin dediği gibi, Doğanın oğlu olmalıyız, torunu değil. Yani, gerçek ilham kaynağımızı bulmak için etrafımıza, doğaya dönmeliyiz. Doğa, güzellik, nefes aldığımız tertemiz hava ve masmavi gökyüzü benim gerçek ilhamımı oluşturur. Tabii bu ilham kaynakları dışında büyük ressamlar ve sanat akımları da bizleri etkiler. Örneğin ressam olarak Rembrandt’ın sanat anlayışı ve akım olarak empresyonizm akımı, kişisel sanat hayatımda öne çıkıyor. Elbette, öğretmenim Hafız Mammadov da üzerimde unutulmaz bir etki bıraktı. Onun renklerinin temizliği ve cesareti beni her zaman büyüledi. Ancak onu taklit etmek yerine, öğrettiklerini kullanarak kendi tarzımı geliştirmeye çalıştım. Sürrealistlere de ayrı bir pencere açmak istiyorum. Onların dünyayı ve doğayı farklı bir bakış açısıyla görmesi bence muazzam. Var olanı sadece kopyalamak yerine, kötülükleri eliyorlar ve kendi keşif süzgeçlerinden geçirdiklerini tuvallere aktarıyorlar.

Sanatçı, 2. Arnica Art Land Sanat Çalıştayı sırasında, Çalıştay Danışma Kurulu Başkanı Senur Akın Biçer’in portresini de çaptı.

Resmin yanı sıra diğer ilgi alanlarınız nelerdir? Bu alanlar arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Resmin yanı sıra heykel, müzik ve şiir ile ilgileniyorum. Bu alanlar benim için birbiriyle akraba çünkü birçok benzerlik taşıyorlar. Örneğin, müzikte ses tonu, resimde ise renk tonu önemlidir. Hem resimde hem müzikte bir solist vardır; resimde renklerin ve formların solisti, müzikte ise seslerin solistidir bu. İkisinde de denge önemlidir, bir resmin veya bir şarkının dengeli olması, izleyiciyi ve dinleyiciyi etkileme açısından kritiktir. Müzik, benim en sevdiğim alanlardan biri. Özellikle klasik ve “romantik” müziği çok seviyorum. Bu müzik türlerinin, sürrealist çalışmalarıma ilham verdiğini düşünüyorum. Mesela Zeus Faber’in parçaları, beni bilmediğim diyarlara ve fantastik evrenlere götürüyor. Heykel sanatı da resimle akraba bana göre. Heykel, üç boyutlu bir bakış açısı gerektiriyor ve dört farklı açıdan da güzel görünmeli. Resimde de benzer bir düşünce var, özellikle bir portre çalışırken resmin her iki tarafının da izleyiciye aktarılması gerekiyor. Bu alanlar arasında denge kurarak, her birinden ilham alarak ve her biriyle farklı bir şekilde kendimi ifade ederek hayatımı zenginleştiriyorum.

Sanatın toplum ve bireyler üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunun altını çizelim; sanat bizim en güçlü silahımız ama bu silah öldürmüyor, yaşatıyor! Bu noktada sanatın toplumları bir arada tutma gücünün çok önemli olduğuna inanıyorum. Sanat, bir toplumun kimliğini şekillendiren ve ortak bir bağ oluşturan araç. Bir toplumun değerleri, inançları, tarihi ve kültürü, sanat eserleri üzerinden ifade edilir ve nesilden nesile aktarılır. Sanat, bu değerleri görsel, işitsel veya duygusal bir biçimde ifade ederek toplumun ortak hafızasını oluşturur. Şiir, resim, müzik ve diğer sanat formları, insanların duygusal deneyimlerini ifade etmesine ve paylaşmasına olanak tanır. İnsanlar bu sanat eserleri aracılığıyla duygusal bağ kurar ve birbirlerinin iç dünyalarını daha iyi anlar. Bu da toplumlar arasında daha derin bir empati ve anlayış yaratır. Şiirle ilgilenen bir toplum, sergiye giden bir toplum kötü olabilir mi hiç?

Önümüzdeki dönem için planlarınız ve hedefleriniz neler?
Bir ressamın hedefi her geçen gün daha iyi resim yapmak ve sürekli yaratıcılığını beslemektir. Yaratıcı süreçlerimi canlı tutmak için farklı kaynaklardan ilham alarak sürekli yeni eserler üretmeyi sürdüreceğim. Doğayı, insanları, kültürleri ve günlük yaşamı daha derinlemesine inceleyerek benzersiz ve anlamlı eserler yaratma amacı güdeceğim. Ayrıca sanat alanında güncel kalmak ve yeni perspektifler kazanmak için katıldığım sempozyum ve çalıştaylara ek olarak kişisel sergimi açmak istiyorum.