Aralık9 , 2024

Türk İslam mimarisinde yapı cephelerinde figürlü süsleme örnekleri

İlgili Yazılar

Bir mimarlık ve sanat arşivi: Şehrin panoları

Kolektif bütünlüğün birer estetik simgesi olan seramik-mozaik panolar; Türkiye’de...

Çağdaş sanatta nefes alanı: K2 Güncel Sanat Merkezi

K2 Güncel Sanat Merkezi, Avrupa Birliğinden Mardin’e, Çanakkale’den Hatay’a...

“Çağdaş sanatı anlamak, eleştirel düşünme becerilerini geliştirir”

Sanat danışmanı, sanat yazarı, sergi küratörü ve sanat eğitmeni...

“Çağdaş sanatçı, toplumun teorisyenidir”

İran asıllı çağdaş minyatür sanatçısı Arya Kamalı, İzmir’de kendi...

Sinema dünyasının ortasında Kalkütalı bir komple sanatçı

Sinemayla dopdolu yirmili yaşlarım geri gelmese de eski...

PAYLAŞMAK GÜZELDİR!

Beyaz çiçekler, hayat ağacı, çift başlı kartal, aslan, boğa, kaplan ve sirenler… Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, yüzlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan çok değerli mimari eserlerin her birinde görülen ve Türklerin eski inançlarından süzülüp gelen bu figürler, çok şey anlatıyor.

HAZIRLAYAN: HABİBE BEKTAŞOĞLU – SANAT TARİHİ UZMANI

Türk ve İslam mimarisinde sivil ve dini yapıların süsleme programlarında genellikle bitkisel ve geometrik motifler yaygın olarak kullanılmıştır. Bu motiflerin dışında figürlerin kullanıldığı yapılara da rastlanmaktadır. Türklerde figür kullanımının kökeni Orta Asya’ya kadar gitmektedir. Gök tanrı inancının figür dili oluşmasında etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Türklerin, eski inançları arasında sayılan animist1 görüşe göre dünya ruhlarla doluydu, göllerin, ırmakların, dağların tıpkı bir insan gibi vasıflara sahip olduğuna inanıyorlardı.2 Bu inançlar çerçevesinde ortaya koydukları eserlerde sanatsal bir figür dili işlenmesi, geleneğin devamı niteliğindedir. Gök tanrı, şamanist, animist inançların etkisi, 12 hayvanlı Türk takviminin kullanılması zaman içinde dini ve sivil yapıların süsleme programlarına yansımıştır. Bu bağlam üzerinden figürlerin sembolik dili kapsamında Anadolu’dan, Büyük Selçuklu Devletinin hüküm sürdüğü sınırlardan, Orta Asya ve İran’da hüküm süren İslam hanedanı Timurlu yapılarından süsleme programı kapsamında figürlü örnekler sunulacaktır.

Diyarbakır Ulu Camii

Eserin avluya bakan cephesinde sağda pencere üzerinde yer alan çiçekli kûfî kitabesine göre Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın emriyle 1091 yılında yaptırıldığı bilinmektedir. Yapıya farklı devirlerde ekleme ve onarımları sonucunda çok sayıda kitabe eklenmiştir. Diyarbakır Ulu Camii’nde figürlü süsleme örneği olarak külliye girişini sağlayan doğu eyvan açıklığının dış yüzünün her iki tarafında aslan-boğa mücadelesi kabartma şeklinde tasvir edilmiştir. Bu sahne, Diyarbakır iç kale kapı kemerinin iki yanında da bulunmaktadır. Bu hayvan mücadele sahnesi, Orta Asya kökenli olup güç ve iktidarın sembolü olarak nitelendirilmektedir.3

 

Semerkand Şirdar Medresesi

Bugün Registan adıyla anılan, zamanında pazar yeri olarak kullanılan tarihi meydanda yer almaktadır. Uluğ Bey Medresesi’nin (1417-1420) karşısında bulunan eser, 1619-1636 yılları arasına tarihlendirilse bile 15. yüzyıl Timurlu geleneği süsleme programlarını bünyesinde barındırmaktadır. Taç kapı, sivri kemer alınlığının iki yanını dolduran, lacivert zemin üzerine yapılmış, beyaz çiçekler ve kıvrım dallar arasında simetrik olarak yerleştirilmiş iki adet sarı kaplan ve güneş formlu insan yüzü şeklinde tasvirler görülmektedir. Şîr, Farsçada aslan anlamına gelir. Girişteki çift taraflı aslan tasvirlerinden dolayı bu medrese “Şîr-dâr” (aslanlı kapı) olarak anılmıştır. Güneş, Türk mitolojisinde hükümdarlıkla sembolize edilmiştir. Diyarbakır Ulu Camii’nde olduğu gibi yine aslanın tam önünde ceylan bulunması mücadele ile bağlantı kurulabilir.

“Sevgili, bir başka güzelsin bugün;
Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün.
Güzeller bayram günleri süslenir:
Seninse bayramları süsler yüzün.”
Dörtlükler, Ömer Hayyam

 

Hudâvend Hatun Kümbeti

Anadolu Selçuklu hükümdarı IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın kızı Hudâvend Hatun tarafından İlhanlı Valisi Sungur Ağa’nın yönetimi sırasında 1312 yılında Niğde’de yaptırılmıştır. Kümbetin güneydoğu ve kuzey cephelerindeki pencere alınlıklarının üstünde karşılıklı olarak ikişer kadın başlı ve kuş vücutlu harpi veya siren4 kabartması bulunmaktadır. Figürlerin üç dilimli taçları ve örgülü saçları Selçuklu tipine uygundur. Bu kabartmalar “hüma” ya da “humay kuşu” Umay Ana ile bağlantılı mitolojik öğelerdir. Orhun Yazıtları’nda da geçen Umay, Türk ve Moğol mitolojisinde bir bereket tini olup hamilelerin, doğmuş ve henüz doğmamış çocuklar ile hayvan yavrularının koruyucusudur. Kümbette Hudâvend Hatun (1332), Emîr Şücâüddin’in kızı Paşa Hatun (1340) ve Osmanlı dönemi Niğde sancak beyinin kızı Belkıs Hanım’a (1563) ait üç mezar taşı bulunmaktadır; kadınların bir arada olduğu bu türbede Ana tanrıça bereketi ve çocukların koruyuculuğu ile bağlantılı sembolün kullanılmış olması tesadüfi değildir. Şamanizm inançlarına kadar uzanan Umay Ana tasvirinin mezar sembolü olması Selçuklu figür geleneğinde devamlılığı bu yapıda sürdürülmektedir.

Erzurum Yakutiye Medresesi

Taç kapısının üzerindeki tek satırlık Arapça kitabeye göre medrese, Olcaytu Hudabende döneminde (1310-11) Gazan Han ve Bolugan Hatun’un paralarıyla İlhanlıların Bayburt ve Erzurum vilayetlerinin emîri Cemâleddin Hoca Yakut Gazani tarafından yaptırılmıştır.5 Dışa taşkın taç kapının yan cephesinde, geometrik süslemeli, yuvarlak formlu bir vazo içinden çıkan, iri yaprakları belirgin bir ağaç motifi yer almaktadır. Bu motifin hayat ağacı ile bağlantılı olması muhtemeledir. Ağacın dalları altında, her iki yanında birer aslan-pars figürü işlenmiştir. Hayvanların vücutları spiral biçimde kıvrımlarla işlenmiş, yüzlerinde gözler, dişler, ayrıca ayaklar gibi ayrıntılar da belirtilmiştir. Ağacın üzerindeki çift başlı kartal motifinde vücut, kanatlar, kuyruk açıkça işlenmiştir; başının üzerinde geometrik süslemeli bir kabara yer almaktadır. Türk sanatında aslan simgeciliği güç, kuvvet ya da koruyucu bir simge ya da taht timsali olması gibi hususlarla açıklanmaktadır. Ayrıca bu tasvir birçok mitolojide ortaktır; örneğin aslanın kükremesi nasıl Budizmin inananlarını uyarıyorsa, aynı husus, Hristiyanlık ya da İslamiyet için de geçerlidir.6

Erzurum Çifte Minareli Medrese

Kitabesi bulunmadığı için inşa tarihi bilinmeyen yapının, doğu duvarının aynı zamanda kale surunu teşkil etmesi, duvar işçiliğinde malzeme ve yapım farklılıkları olması gibi sebeplerle muhtemelen 12. yüzyılın ortalarına ait bir Saltuklu Beyliği yapısının kalıntıları üzerine inşa edildiği sanılmaktadır. İnşa tarihi olarak da 13. yüzyılın sonları düşünülmektedir.7 Taç kapı üzerinde yükselen minare kaidelerin alt kısımlarına ise yine iki taraflı olmak üzere dört tane, kalın birer kaval silmenin çerçevelediği sivri kemerli niş içinde, iki ejderhanın kuyrukları ucundaki bir hilalden çıkan, tepesine çift başlı kartal motifi oturtulmuş hayat ağacı kabartmaları işlenmiştir. Üç farklı tasviri iç içe geçmiş şekilde medrese taç kapı girişinde minare kaidesinde görmekteyiz. Türk mitolojisindeki ejderha motifinde ise Çin mitolojisinin etkisi vardır. Suyun ve yeniden doğuşun temsili sayılmıştır. Ejderha, Çin’de olduğu gibi 12 hayvanlı Türk takviminde de yıl simgesi olarak yer almıştır. Devasa bir yılan olarak da resmedilen ejderha, Dede Korkut Hikayeleri’nde, Oğuz Kağan Destanı’nda ve Türk toplumlarının inançlarında kendine yer edinmiştir. Hayat ağacının biçimsel özellikleriyle ilgili olarak da çeşitli yorumlar yapılmıştır. O, bütün alemi birbirine bağlar; kökleriyle cehennemi, gövdesiyle yeryüzünü, dallarıyla cenneti kapsar. Dalları, Tanrının evine yani cennete kadar ulaşır. Dünyanın en büyük ağacıdır. Anadolu Selçuklu sanatında erken devirlerde genellikle tek başına veya kuşlarla çevrelenmiş olarak görülür. Daha sonraki devirlerde Erzurum Çifte Minareli Medrese örneğinde olduğu gibi hayat ağacı ile birlikte çeşitli hayvanların da yer aldığı görülmektedir. Anadolu Selçuklu Devletinin 14. yüzyıl başlarında tarih sahnesinde güç kaybettiği bilinmektedir. Son devir yapılarında olan bu medrese örneğinde ejderha tasviri ile yeniden doğuş; Selçuklu kartalları ile güç ve kudret; hayat ağacı ile ise sonsuza kadar kök salma gibi anlamlar yüklenmiş olması muhtemeldir.

Sivas Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası

Eser, Sivas’ın Divriği ilçesinde Mengücüklü Emîri Hüsameddin Ahmed Şah ve eşi Turan Melek Hatun tarafından 1229 yılında yaptırılmıştır. Yapının batı cephesinde yer alan taç kapı, farklı kompozisyon ve bitkisel süslemelerinin yoğunluğundan dolayı “tekstil kapı” diye anılmıştır. Bu kapının sağında mukarnas süslemenin hemen altında doğan ve çift başlı kartal figürleri işlenmiştir. Türk sanatı sembolizminde kartal ve öteki yırtıcı kuşlar, gök unsurunu yansıtan hayvanlardandır. Çünkü kuşların hükümdarı sayılan kartal ve yırtıcı kuşlar, dünya ağacının tepesinde yer alırlar. Gök tanrı’nın da sembolü sayılırlardı (Çoruhlu, 1993: 21). Özellikle Göktürk ve Uygur devirlerinde kartal ve diğer yırtıcı kuşlar, hükümdar ya da beylerin timsali, koruyucu ruhun ve adaletin

simgesiydi. Güneşi ve aynı zamanda güç ve kudreti ifade ediyordu (Çoruhlu, 2000: 134). Çift başlı kartalların bu yapıda kullanılmasının sebebinin cami ve darüşşifanın banilerinin sultan ve eşi olması, iki kişinin birlikte tasvir edilmiş olması muhtemeldir.
İncelediğimiz eserlerde sivil ve dini mimaride kullanılan figürlerin tarihsel süreçte farklı uygarlıklar tarafından kullanıldığı da bilinmektedir. Sembollere tek bir kültür ürünü olmadıkları gibi zaman içinde farklı medeniyetlerin öykünmesi ve anlamlar yüklemesiyle şekillenmiştir. Figürlerin dilini okurken yan yana geldikleri diğer sembollerle anlamların genişlediği veya daraldığı görülmektedir; bu hususta eserlere bir bütün olarak bakmak önemlidir.

 

DİPNOTLAR
1- Doğanın bir bütün olarak ve her varlığın teker teker maddi varlığının ötesinde bir de ruha sahip olduğunu kabul eden görüş.
2- Bozkurt, Ferit. Türklerin Dini, İstanbul 1995, s. 18.
3- Yıldız, İrfan ed. (2011),Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi, Diyarbakır. S. 205
4- Harpi veya siren, baş kısmı kadın gövdesi kuş şeklinde olan fantastik bir hayvandır. Türbelerde tasvir edilen siren motifleri ruh kuşu veya ölünün ruhuna refakat eden kuştur. Kalede ve saraylarda tasvir edilen siren motifi ise hakimiyet, koruyucu, nazarlık, tılsım sembolü olarak kullanılmıştır.
5- Denknalbant, Ayşe. “Yakutiye Medresesi ve Kümbeti”, TDV İslâm Ansiklopedisi.
6- (Çoruhlu, 2000: 137)
7- Yavaş, Doğan. “Çifte Minareli Medrese”, Tdv İslâm Ansiklopedisi.
8- Duman, Harun. Türk Mitolojisinde Ejderha, Uluslararası Beşeri Bilimler Ve Eğitim Dergisi (Ijhe), Cilt 5, Sayı 11, S. 482 – 493.
9- Öztürk, Ateş Ş (2012). Yakındoğu Demirçağ Uygarlıklarında Hayat Ağacı İnancı. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır. S.424.

KAYNAKÇA
Alsan, Şenay, Türk Mimari Süsleme Sanatlarında Mitolojik Kaynaklı Hayvan Figürleri (Orta Asya’dan Selçuklu’ya), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırma Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2005.
Çoruhlu, Yaşar. (1993) “Türk Sanatı’nda Görülen Hayvan Figürlerine” Gök ve Yer “Sembolizmi Açısından Bir Bakış”, Üçüncü Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, Cilt: 1, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara.
Çoruhlu, Yaşar. (2000) Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
Öney, Gönül, Anadolu Selçuklularında Heykel-Figürlü Kabartma ve XIV-XV. Asırlarda Devamı, Cilt III, Ankara 1966.
Öney, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1988.
Öney, Gönül, “Niğde Hüdavent Hatun Türbesi Figürlü Kabartmaları”, Belleten, C. 31, 122, Ankara 1967, s. 143-167
Ögel, B.(2010). Türk Mitolojisi 1. Türk Tarih Kurumu Yayınları: Ankara.
Özkartal, M.(2012). Türk Destanlarında Hayvan Sembolizmine Genel Bir Bakış(Dede Korkut
Kitabından Örnekler). Milli Folklor Dergisi. 24(94), 58-7